Goncagül Haklar, Mayıs 2019
Bir yarımada üzerinde kurulmuş olan parklar şehri Vancouver şelaleler ve göllerle bezenmiş doğal güzelliklerini Kızılderili kökenlerine ait unsurlarla zenginleştirerek gezginlerin kalbini çalıyor. Dünyanın en yaşanabilir şehirleri sıralamasında her yıl en üst sıralarda kendine yer bulan Vancouver, Kanada’nın en batısında bulunan Britanya Kolombiyası eyaletinin en büyük, ülkenin ise 3. büyük şehri. Anakara üzerinde bulunan Vancover’ın tam karşısında Vancouver adası yer alıyor.
Bulunduğu konum nedeniyle soğuk bir iklime sahip olması beklense de Vancouver’da yaz aylarında ortalama sıcaklık 20°C değerlerinde ve mart ayı başından ekim ayı sonuna kadar gündüz sıcaklıkları çift haneli rakamlarda oluyormuş. Benim orada olduğum mayıs ayında da terletmeyen ama sıcacık havasıyla beni mest etti. Kış ayları ise karlı değil daha çok yağmurlu geçiyormuş. Eşsiz doğa turlarına katılmak isteyenler ise hem yaz hem de ilkbahar aylarını tercih edebilirler.
Vancouver’ın çekiciliğini arttıran bir diğer özelliği stüdyo ve mekân kiralarının ucuzluğu nedeniyle birçok Amerikan dizisi ve filminin burada çekilmesi imiş. Bu durum Kuzey’in Hollywood’u yakıştırmasını da almasına neden olmuş.
Şehri keşfetmeye merkezden başlıyoruz. Vancouver’da kurulan ilk yerleşim yeri olan Gastown Tarihi Bölgesi, kent merkezinin kuzeyinde yer alıyor. Konaklama için ideal olan bu bölge hem gastronomik hem de sanatsal açından şehrin kalbi. Adını buharlı gemi kaptanı olan ve burada 1867’de ilk barı açan John ‘Gassy Jack’ Deighton’dan alan yerleşim bölgesi, Viktorya dönemi mimarisine sahip yapıları, özgün tasarımların sergilendiği butikleri, sanat galerileri ve kentin en iyi yemeklerinin sunulduğu restoranlarıyla mutlaka görülmesi gereken bir yer. Tarihi bölgenin Arnavut kaldırımlı sokaklarında Buhar Saati ve Gassy Jack Deighton’ın heykeli mutlaka görülmeli.
Raymond Saunders tarafından 1977 yılında yapılan Buhar Saati gücünü Georgia ve Beatty caddelerine ısınma amaçlı olarak buhar sağlayan hattan alıyor ve metal işçiliği Doug Smith’in eseri. Dünyada üretilen 2. buhar saati ama elektrikli bir mekanizma da barındırıyor. Gastown bölgesinin geçirdiği restorasyon sonrası turist çekmek amacıyla yapılmış. Her 15 dakikada bir 2 tondan oluşan kısa bir ıslık çalarken, saat başları yukarı kalkan mekanizmasının iki yanından çevreye buhar püskürtüyor. Melodisi Big Ben ile aynı.
Sanatseverler için şehrin ilgi odağı olan Vancouver Sanat Galerisi 1931 yılında kurulmuş. Eskiden adliye olan ana bina ve alt geçit ile bağlanmış Arthur Erickson tarafından tasarlanmış ek binadan oluşuyor. Müzede 11.000’den fazla eser mevcut. Aynı zamanda geçici sergilere de ev sahipliği yapıyor. Benim orada olduğum dönemde ‘Monet’den Matisse’e Fransız Modernleri’ sergisi vardır. Monet hayranlığım sınır tanımıyor, evrende bunu destekliyor olmalı ki, her gittiğim şehirde empresyonistlerin muhteşem eserlerini buluyorum.
Vancouver’ın merkezi bir kek ise ünlü Stanley Park onun kreması. Şehrin karmaşasından yeşil bir kaçış sağlayan ve doğal bitki örtüsüne sahip olan park 405 hektarlık bir alanı kaplıyor ve 3000 yıldan fazla bir süre bölgenin yerlilerine barınak olmuş. Alan 1858’deki altına hücum hareketi ile birlikte bölgeye gelen İngilizler tarafından kolonize edilmiş ve 1886 yılında kentin valisi olan İngiliz politikacı Lord Stanley tarafından kent parkı olarak ilan edilmiş. Birkaç ufak göl, yürüyüş ve bisiklet yollarıyla üzerinde yarım milyona yakın ağacın bulunduğu parktaki yapıların büyük kısmı 1911-1937 yılları arasında inşa edilmiş. Bu yapılar arasında günümüzde en çok ilgiyi akvaryum, hayvanat bahçesi ve Seawall çekiyor. Park Yönetimi Başkomiseri W. S. Rawlings’in fikriyle park kıyısında oluşan erozyona engel olmak için 1917 yılında inşa edilmeye başlanan ve 22 kilometrelik uzunluğuyla dünyanın kesintisiz en uzun sahil şeridini destekleyen bu duvara en büyük katkıyı, taş ustası James Cunningham vermiş. Cunningham’ın 1920’lerin sonlarından emekli olmasına kadar vermiş olduğu 35 yıllık katkıyı anma kapsamında Siwash Rock üzerinde bir de plaket var. Yol boyunca nefes kesen İngiliz Körfezi ve dağ manzaraları size eşlik ediyor.
Bu devasa parkta güneşlenilecek plajlardan yat limanına, sonsuz yeşilliklerden ördeklerin yüzdüğü göllere kadar pek çok farklı unsur var. Ailecek gelenler için çocukların koşturacağı yemyeşil çayırlar, sakinlik arayanlar için gölgesinde dinleneceğiz devasa ağaçlar ve hayvan dostlarımız için özel alanlar da mevcut. Vancouver’lılar Kızılderili kökenlerine oldukça bağlı ve turistik açıdan parkın içinde totemlerin bulunduğu alan çok popüler. Totemler ile ilgili ayrıntılı bilgilendirme de mevcut. British Columbia eyaletine özel olan bu totemler bölgenin sembolü konumundalar. Kuzey batı bölgesi ve aşağı Alaska’ya has olan totemler ağırlıklı olarak kırmızı sedir ağacından yapılmışlar üzerlerinde bulunan tüm figürlerin bir anlamı var. Örneğin kartal gökyüzü krallığını, balina denizin hükümdarını, kurt toprağın dehasını ve kurbağa ise kara ile deniz arasındaki geçişi simgeliyormuş.
Stanley Park içerisinde bulunan ve 1956 yılından beri ziyaretçi kabul eden Vancouver Akvaryumu temalara ayrılmış alanlarında 50 binin üzerinde deniz canlısına ev sahipliği yapıyor. Profesyonel doğa bilimcilere hayvan davranışlarını yorumlama olanağı sunan dünya çapındaki ilk tesislerden birisi olarak bilinen akvaryumda koruma ve rehabilitasyon çalışmaları da yapılıyor. Ama şartlar ne olursa olsun hayvanların doğal ortamlarında yaşamalarından yanayımdır, bu nedenle ben ziyaret etmedim.
Pasifik Okyanusu kıyısındaki İngiliz Körfezi yüzmekten, güneşlemekten ve sosyalleşmekten hoşlanan gezginlerin tercih etmeleri gereken bir mekân. Plajının paralelinde uzanan bisiklet ve yürüyüş yollarıyla, yeşil alanlarıyla huzur dolu olan bölgenin yakınında yerel halk arasında popüler olmuş çok sayıda restoran faaliyet gösteriyor. Stanley Park ile komşu sayılabilecek plaj bölgesinde kış ve yaz dönemlerinde festivaller düzenleniyor. Yue Minjun eseri olan 2007 tarihli bronz ‘Gülen Adam’ (Amazing Laughter) heykelleri körfezin en dikkat çekici noktalarından.
Kentin en ünlü rekreasyon alanlarından False Creek’e adını 1856-1863 yılları arasında gerçekleştirdiği hidrografi araştırması sırasında George Henry Richards vermiş. Kentin merkezini diğer mahallelerden ayıran 1500 deniz aracı kapasiteli 10 marinanın bulunduğu alan, 1986 yılından beri düzenlenen bir yatçılık festivaline ev sahipliği yapıyor. Pek çok su kuşunun yaşadığı bölgede ziyaret edebilecek yerlerin başında BC Place, Plaza of Nations ve Science World geliyor.
Günü şehrin alışveriş ve eğlence merkezi olan Granville Adası’na giderek tamamlamak hoş bir alternatif. Buraya köprü üzerinden karayolu ile veya tekne aracılığıyla ulaşmak mümkün. Sanatçıların eserlerin görücüye çıkardıkları, müzisyenlerin canlı performanslar sergiledikleri ada False Creek’in hemen karşısında. Yerliler tarafından balıkçılık için kullanılan ada, 1900’lerin başından itibaren fabrikalara, tarlalara ve marangoz atölyelerine ev sahipliği yapmaya başlamış. Yerel üreticilerin ürünlerini tadabileceğiniz halka açık büyük bir pazarın kurulduğu bölge, kültürel aktivitelerin düzenlendiği pek çok tiyatro salonunu barındırıyor. Granville adasının hemen yakınındaki Kitsilano Sahili tuzlu su havuzu, spor ve yürüyüş alanları ile kentin en popüler plajları arasında sayılıyor.
Vancouver’a gelmişken mutlaka Vancouver Antropoloji Müzesi ziyaret edilmeli. Müze 1947 yılında kurulmuş ve 1976 yılından beri British Columbia Üniversitesi’nin kampüsü içerisinde Arthur Erickson ve Cornelia Oberlander tarafından tasarlanan bir binada faaliyet gösteriyor.
Müzede bölgenin ilk sahibi olan yerlilere ait sanat eserlerinin de aralarında bulunduğu tüm dünyadan derlenmiş 38.000 etnografik ve 535.000 arkeolojik buluntu sergileniyor.
Kızılderili kültürünü soluyacağınız ve bir ırkın yok oluşuna yeniden kahrolacağınız müzenin atmosferi ve mimarisi çok etkileyici.
Bu arada kampüsten bahsetmeden de geçmeyeyim; ulu ağaçların gölgelediği hepsi birbirinden güzel binalar, rengarenk çiçeklerle bezeli yeşil alanlar, nefis körfez manzaraları ile bana “yeniden üniversite mi okusam?” dedirtti açıkçası.
Doğa tutkunlarının mutlaka Vancover’ın çevresini dolaşmak için de vakit ayırmasını öneriyorum. Seçeneklerin hepsi birbirinden etkileyici. Bölgede yüzyıllar içinde su ile şekillenen sayısız dev kanyon olunca asma köprü deneyimi mutlaka yaşanmalı. Bölgedeki asma köprülerin büyükbabası olan Capilano Asma Köprüsü 1889 yılında yapılmış. Capilano Nehri’nin yetmiş metre üzerine kurulu olan köprünün uzunluğu yüz otuz yedi metre.
İki yakasında ulu ağaçların bulunduğu kanyonu bir baştan öbürüne geçerken önerim tam ortasında durup kollarınızı iki yana açmanız ve gözlerinizi kapatarak hem yüzünüze vuran rüzgârın hem de teninizi ısıtan güneşin verdiği sonsuz özgürlük duygusunu hissetmeniz. Capilano Vadisi’nin buzullar ile oluşumundan sonra Capilano Nehri ile vadi şu anki halini almış ve değişim hala devam etmekteymiş. Yağmur ormanları içinde kalan kanyon birçok canlıya da ev sahipliği yapıyor ve köprünün çelik halatları iki tane Boeing 747 uçağını taşıyabilecek kadar güçlü yapılmış.
Parkta iki aktivite daha var: Birincisi ağaçların üzerine kurulu 7 köprüden oluşan Treetops Adventure (bazı yerlerde yaklaşık 20-30 metre kadar yükseklikler mevcut). Planlama aşaması takdir-e şayan. Ekosisteme zarar vermemek için her şey elle yapılmış, büyük iş makineleri yerine geleneksel ip ve makara sistemleri kullanılmış, ağaçlara zarar vermemek için hiçbir şey çivilenmemiş aksine gücü eşit dağıtan çelik kelepçeler ile tutturulmuş (ki hafif basıncın ağaçlara iyi geleceğinden bunun bir egzersiz gibi düşünülmesinden bahsediyorlar). Ağaçlara ve platformların ahşap korkuluklarına isim yazılması veya harf kazınmasına karşı basit ve etkileyici bir önlem almışlar, tabelalara doğanın ağzından şu cümleyi yazmışlar: “Burası bizim evimiz, biz sizin evinize gelip duvarlarınıza yazı yazmıyoruz”.
İkinci aktivite suyun kayaları nasıl dize getirdiğini gözlemlemek için yapılmış olan ve büyük bir granit kayanın etrafını çevreleyen yürüyüş yolu Cliffwalk. Bu rotanın bitişinde suyun doğayı nasıl şekillendirdiğini gözler önüne seren bir tasarım var. Benzer özellikte 3 ayrı kayadan ilkine 15, ikincisine 25 ve üçüncüsüne 50 yıldır su akıtılıyormuş. Suyun kayaları nasıl şekillendiğini görüyor, doğanın binlerce yılda şekillendirdiği bu muhteşem kanyona bir kez daha hayran oluyorsunuz.
Capilano Doğal Park alanında baykuş, şahin ve doğan kuşlarının sergilendiği bölüm de var. Hafta içi yoğunluk daha az oluyormuş. Parkın girişi 40 Kanada doları ve gezmek için 2-3 saatlik bir süre yeterli.
Kanada ulusal tarihinin bir parçası olan ve Lighthouse Park’ın içinde bulunan Point Atkinson Deniz Feneri Capilano Asma Köprüsü’nün yakınında bulunuyor. Vancouver Limanı’na hizmet veren 3 fenerden biri olan fenerin orijinali 1875 yılında ahşaptan yapılmış. Mevcut hali 1912 yılında beton ile yapılan restorasyon sonrasına ait.
Vancouver Adası’nın güney doğusunda bulunan ve British Columbia eyaletinin başkenti olan Victoria kıvrımlı kıyıları ile tekne tutkunlarını, ılıman iklimli sakin hayatı ile emeklileri ve Victoria College of Art ile sanat alanında eğitim almak isteyen öğrencileri kendine çekiyor. Vancouver’dan kalkan BCFerries ile ulaşım çok rahat ve konforlu. Yol yaklaşık 1,5 saat sürüyor ve araç için 57$, yolcu için 15$ ödeniyor.
En önemli cazibe merkezi olan Butchard Bahçeleri ise bir kadının tutkusunu ve vizyonunu simgeleyen bir cennet adeta. Robert ve Jennie Butchart zengin bir kireçtaşı yatağına bir çimento fabrikası inşa etmek için Ontario’dan Vancouver Adası’na taşınmışlar. Çimento üretimi kireçtaşı yataklarını tüketirken, Jennie yerinde büyük bir bahçe yaparak hem ailesi hem de ziyaretçiler için nesiller boyu kullanılabilecek bir mekân tasarlamayı düşünmüş. Butchard Bahçeleri genelindeki ilk ziyaret noktası olan Batık Bahçe’nin öyküsü böyle başlamış. 1906 ve 1929 arasında önce Japon Bahçesi‘ni, sonra eski tenis kortundaki İtalyan Bahçesi‘ni ve daha sonra da muhteşem kokuları ile mest eden Gül Bahçesi’ni tasarlayarak alanı genişletmiş. Torunları Ian Ross 1939 yılında bahçeleri bugün bildiğimiz dünyaca ünlü cazibe merkezlerine dönüştürmüş, üstelik yaz aylarında açık hava konserleri ve gece aydınlatması ile kış aylarında Noel Büyüsü aktivitelere eklemiş. Büyük torun Christopher ise 1977’den itibaren her yıl koreografili bir havai fişek gösterisi yapmaya başlamış. Ailenin genç kuşakları halen katkı vermeye devam ediyorlar; Akdeniz Bahçesi, atlıkarınca ile beraber Çocuk Pavyonu, yerli kültürünü yansıtan totemler son eklenilenlerden.
Her mevsimin ayrı bir bitki dünyası var burada, sahadaki çalışma adeta bir arı kovanı yoğunluğunda ve ekip rengarenk bu senfoninin sonsuza kadar sürmesi için biteviye uğraşıyor. Alanlar ve bitkiler ile ilgili bilgilendirmelerde gayet tatminkâr.
Vancouver’da gezilebilecek diğer yerleri de özetleyeyim:
Kuzey Amerika’nın en güzel 10 halka açık bahçesinden biri olan ve adını kereste tüccarı ve hayırsever Whitford Julian VanDusen’den alan VanDusen Botanik Bahçesi 1970 yılında Vancouver Vakfı’nın kent konseyi ile yaptığı anlaşma sonucu Shaughnessy Golf Sahası’nın bir bölümüne kurulmuş ve 1975 yılında halkın ziyaretine açılmış. Arktik tundralardan, Himalaya bitkilerine oradan da Güney Amerika tropik kuşağına kadar uzanan 255.000’den fazla bitki barındırıyor. Flora faunaya da yansıyor ve sürüngenlerden 65 çeşit kuşa uzanan zengin bir hayvan yelpazesi de var. Havuzlarla süslenmiş bahçeleri, ahşap totemleri, heybetli taş heykelleri, botanik kütüphanesi ve bitki labirenti ile popüler.
Pasifik Okyanusu’nda faaliyet gösteren gemilere hizmet vermesi için 1927 yılında inşa edilmiş olan Kanada Sarayı eğitim amaçlı aktivitelerden ulusal kutlamalara kadar pek çok etkinliğe ev sahipliği yapıyor. Kültür ve ticaret merkezi olmasının yanı sıra bir bölümü de otel olarak kullanılıyor. Tam öğle vakti binada bulunursanız, toplamda 155 desibel gücünde ses üreten 10 kornadan oluşan 12 o’clock Horn aracılığıyla çalınan O Canada marşının ilk 4 notasını dinleyebilirsiniz. Zamanı haber veren bu aletin bir benzeri olan 9 o’clock Gun Stanley Park’ta bulunuyor
Evlilik törenlerinin ve fotoğraf çekimlerinin vazgeçilmez mekânlarından birisi olan Queen Elizabeth Parkı deniz seviyesinden yüksekliği 152 metre olan Little Mountain üzerinde yer alıyor. Farklı kategorilere ait spor alanlarının bulunduğu parkın yürüyüş yollarının üzerinde sanatseverlerin hoşuna gidecek heykellerin yanı sıra ressamlar köşesi de var. Bünyesinde tropikal içerikli Bloedel Serası’nın faaliyet gösterdiği yeşil alandaki restoranlarda günbatımının eşsiz manzarası eşliğinde keyifli bir akşam yemeği yenebilir.
Vancouver çevresinde görülecek diğer yerlere ile ilgili bilgi de vereyim:
Cascade Şelalesi Asma Köprüsü 20 metre genişliğe ve 35 metre uzunluğa sahip. Zümrüt gibi bir havuza 30 metre yükseklikten dökülen şelale en büyük ilgi odağı. Yürüyüş parkurları ve şelaleye yakınlaşabileceğiniz tahta platformlar da var.
Lynn Kanyonu Asma Köprüsü nehir ve şelalenin süslediği bir kanyonun iki ucunu birbirine bağlıyor. Capilano Asma Köprüsü’ne göre daha kısa ama salınımı daha fazla. Yürüyüş parkurlarına mutlaka zaman ayırmak gerekiyor. Özellikle köprüyü geçtikten sonra sola dönüldüğünde birkaç dakika içinde çok güzel bir doğal havuza ulaşılıyor. Köprüden sağa dönüldüğünde ise huzurlu bir yürüyüş yolu sonrası ikiz şelaleler köprüsüne ulaşılıyor.
Kayakseverler için de Vancouver civarında 3 büyük dağ var; Grouse Mountain, Mount Seymour, Cypress Mountain.
YEME-İÇME
Ancora-Limanda bulunan bu retoran Granville Adası’nın da tam karşısında yer alıyor. Menü Japon-Peru füzyonu, dolayısıyla bolca çiğ balık var ve baharatlı sos var. Lezzetler inanılmaz. Fiyat biraz pahalı ama yenilen lezzetler ve sunulan hizmet buna değiyor.
Pagliacci’s-Victoria şehir merkezindeki sevimli İtalyan lokantası makarnaseverler için hoş bir alternatif olabilir.
Kissa Tanto-Tüm gezideki en favori mekânım olan bu İtalyan-Japon füzyon restoranı lezzetleri ile kendine hayran bırakıyor. Ortam son derece sakin ve keyifli, hafif bir caz müziği sohbete eşlik ediyor. Yedikleriniz sonrasında menüdeki her şeyi deneme isteği uyanıyor içinizde. Yemek sonrası hediye ettikleri ve Japon edebiyatının önemli bir unsuru olan kısa şiir Haiku’larda kendilerini birkaç cümle içinde zarafetle tanımlamışlar.
Tuc-Kanada lezzetlerini yorumlayarak sunan bu rustik mekânın genç şefleri menüyü mevsimsel olarak değiştiriyorlarmış. Çok lezzetli ve keyifli bir deneyim oldu.
Nightingale-Kanada lezzetlerini modern damak tadına uydurmuş olan bu mekân oldukça popüler ve canlı bir atmosferi var. Porsiyonları paylaşarak tadım seçeneklerini arttırmak en iyi alternatif olur.
- Akdeniz Bahçesi
- Batık Bahçe
- Buhar Saati
- Butchard Bahçeleri
- Capilano Asma Köprüsü
- Cascade Şelasi Asma Köprüsü
- Cliffwalk
- English Bay
- False Creek
- Gassy Jack Deighton
- Gastown Tarihi Bölgesi
- Granville Adası
- Gül Bahçesi
- İtalyan Bahçesi
- Japon Bahçesi
- Kanada Sarayı
- Kitsilano Sahili
- Lighthouse Park
- Lynn Kanyonu Asma Köprüsü
- Point Atkinson Deniz Feneri
- Queen Elizabeth Parkı
- Seawall
- Stanley Park
- Treetops Adventure
- Vancouver
- Vancouver adası
- Vancouver Akvaryumu
- Vancouver Antropoloji Müzesi
- Vancouver Sanat Galerisi
- VanDusen Botanik Bahçesi
- Victoria