Goncagül Haklar, Kasım 2018
Madagaskar anakarasını anlattığım ilk yazımdan sonra sıra geldi Madagaskar’ın kartpostal güzelliğindeki egzotik cennet tatil köşelerinden Île Sainte-Marie ve Île aux Nattes adalarına. Eğer tropik adaların hastasıysanız, şifanız burada.
Gezginler arasında Île Sainte-Marie olarak bilinse de adanın yerel adı Nosy Boraha. Yüzey alanı 222 km2. En önemli şehri Ambodifotatra. Madagaskar’ın doğu kıyısına yaklaşık 8 km uzaklığı olan ada 57 kilometrelik boyu ve 7 km’lik eni ile oldukça dar ve uzun.
Île Sainte-Marie’ye ulaşmak için başkent Antananarivo’dan 45 dakikalık bir uçuş yapmanız gerekiyor. İşin ilginci uçuşlarda rötar olması kanıksanmıştır ama Madagaskar’da uçaklar belirtilen zamandan 45-50 dakika önce kalkıyor. Havaalanına gitmek konusunda hep oldukça tedbirliyimdir, bu nedenle biz sorun yaşamadık ama sakın son dakikacılardan olmayın, uçak sizi almadan gidiverir.
Uçuşumuz sırasında okumakta olduğum kitaba fazlaca dalmışım, etraftaki hareketlenmeden ineceğimizi anlayınca hemen sağ tarafımdaki camdan bakayım dedim. Deniz’e 1-2 metre mesafe vardı. Ben “düşüyor muyuz, can yelekleri neredeydi” düşünceleri ile boğuşurken uçağın tekerleri piste değdi. Havaalanındaki pistin bir ucu o kadar denize yakın.
Konakladığımız tesis ‘Princesse Bora’ adanın en fazla önerilerinden. Karşılama ekibi bavullarımızı alıp bizi zebuların çektiği bir araca yönlendirdi. Zebular bir taraftan aracı çekip bir taraftan yol kenarındaki yeşillikleri yeme telaşı içindeydiler. Kısa ve ilginç bir yolculuk sonrası ‘Princesse Bora’ ya vardık ve çiçekler ile karşılandık. Toplam 20 bungolov var, her birinin de değişik bir adı. Bizimkisi ‘papillon’ idi.
Adanın turkuaz denizi ve yumuşacık beyaz kumları gerçekten muhteşem ama asıl etkileyici olan tüm bu güzelliklerin el değmemiş bir ortamda size sunulmaları. Benzeri adalarda daha önceki tecrübelerime dayanarak fazla turistik olunmasının büyük oteller, aşırı kalabalıklaşma ve fabrikasyon muamele anlamına geldiğini çok iyi biliyorum. Adaya uzaktan baktığınızda hiç bina görmüyorsunuz. Sizi sadece palmiye ağaçları karşılıyor. Örneğin bizim konakladığımız Princesse Bora’da 20 bungolov vardı ve hepsi ağaçların arasına ustalıkla gizlenmişti. Evet, cennettesiniz. Size düşen modern dünyadan uzak bu cennet adada kitabınızı elinize alıp güneşin ve denizin tadını çıkarmak, kumsal boyunca yürümek, hatta meraklısıysanız birbirinden değişik deniz kabukları toplamak. Güney yarım kürede olmanın avantajını kullanarak dostlarınızın soğuktan tir tir titrediği günlerde cennet adadan yapacağınız paylaşımlarla epey kıskançlık vesilesi de olursunuz.
Bu egzotik adada spa keyfi yapmadan olmayacağına karar verip, bunu da deneyimledik.
Güneş-deniz-kum üçlüsü turistlerin ilgisini çekse de adanın gözbebeği aktivitesi kambur balinaları gözlemek. Bu balinalar temmuz ayında Antarktika kıtasından buraya üremek için geliyorlar ve Eylül sonuna kadar kalıyorlarmış. Bilim insanları eşliğinde yapılan bu gezilerde balinaları gözlemleme imkanına kavuşuyor, hatta şanslıysanız bebeğine süt veren bir anne balina bile görebiliyormuşsunuz. Konakladığımız Princesse Bora bu konuda çok söz sahibi bir mekân olsa da bizim orada olduğumuz mevsim ne yazık ki bu dönem bittikten sonra olduğu için biz bu ilginç aktiviteden mahrum kaldık, bir sonraki Madagaskar gezime mutlaka dahil edeceğim.
Adanın gün doğumları da gün batımları da dillere destan. Princesse Bora adanın batı kıyısında olduğu için muhteşem gün batımlarını deneyimledik. Ama aklımız kalmadı değil, kim bilir belki bir sonraki seferde bahtımıza gün doğumları düşer.
Bizim orada olduğumuz dönem dolunay idi. Ben bu kadar belirgin gelgit hiç görmemiştim. Gün içinde iskeleden atladığınızda 2 metrelik olan suda akşamüstü yerel halk yürüyerek dolaşıyor ve avlanıyordu.
Madagaskar’lıların ilginç bir huyu var, her şeyi başlarının üstünde taşıyorlar. Bizim el çantası onlar başlarının üzerinde taşıyınca oluyor baş çantası. Çantayı veya sepeti başlarının üzerinde taşımalarına bir süre sonra alışıyorsunuz ama ben başının üzerinde anten taşıyanı gördüm. Hem de öyle çanak anten değil, bildiğiniz bizim çocukluğumuzun kollu kanatlı çatı anteni. Gördüğümde inanamadım, başının üzerine koymuş, arkadaşıyla sohbet ederek gayet normal bir şekilde yolda yürüyordu.
Ada hem ana deniz yollarının üzerinde olması hem fırtınalardan korunmayı sağlayacak sakin koyları hem de zengin doğası ile uzun yıllar korsanların gözdesi olmuş. Bu dönem 1685 yılında Adam Baldridge ile başlamış ve 1719 yılında John Pro’ya kadar devam etmiş. Adanın en ünlü korsanları William Kidd ve Thomas Tew. Tam olarak ispatlanamasa da korsanlar tarafından hayata geçirildiği söylenen ütopik ‘Libertalya’ Cumhuriyeti’de bu topraklarda kurulmuş. Bu renkli geçmişten günümüze dünyanın tek korsan mezarlığı kalmış. Buraya bilet alarak gidiyor ve yerel rehberler eşliğinde geziyorsunuz. Yolun belli bir kısmı tuk tuk ile gidilse de yaklaşık 15 dakikalık bir yürüyüş kısmı var. Kimi zaman sulara bata çıka, kimi zaman el kadar yengeçler eşliğinde yürüyorsunuz. Mezarlık denize hâkim bir tepeye kurulmuş. Mezar taşlarında bolca kurukafa ve kemik var. Bir anda kendinizi o devre ışınlanmış hissediyorsunuz, oldukça ilginç bir deneyim.
Dalış meraklıları için deniz altı dünyası tam bir cennet imiş. Adanın mercan oluşumları, tropik balıkları, dev deniz kaplumbağaları ve korsan batıkları ile çok farklı bir atmosfer sunduğuna eminim. Bütün çocukluğu Kaptan Cousteau’nun deniz altı belgeselleri ile geçmiş bir kişi olarak bu konuya ilgim çoktur ama ne yazık ki hiç eğitim almadığım için bu güzellikleri tatma fırsatım olmadı.
Doğa ana adaya oldukça cömert davranmış. Toprak zengin ve bereketli. Adanın kendine özgü bir fauna ve florası var, tabii ki bolca lemur. Orkideler de oldukça ilgi çekici, özellikle Madagaskar kraliçesi. Konakladığımız tesisin hem kendine özel bir sebze bahçesi hem de ormanı vardı. Her ikisini de gezdiriyor tüm bitkileri tek tek tanıtıyorlar. Şahsen botanik bilgim papatyayı çam ağacından ayırma düzeyindedir ama bu gezi sonrası ylang ylang’dan lemon gras’a tüm bitki aleminin de bilgini oldum. En ilginç ağaç ise kuşkusuz gezgin ağacı. Geniş yaprakları ile yağmurdan koruyacak bir şemsiye olabilen, saplarını kaşık olarak kullanıp yemek yiyebileceğiniz bu ağacın en kritik özelliği ise su depolaması. Keskin bir bıçak ile gövde katmanlarını araladığınızda musluktan akar gibi su akıyor.
Orman turumuzun en keyifli anı ise Hindistan cevizi tadımı idi. Önce suyunu ikram etmek için uzun bıçakları ile tepesinde bir delik açıyorlar. Siz suyunu içip bitirince de ortadan ikiye bölüp iç katmanı yemenizi sağlıyorlar. Hindistan ceviz tadını fazla baskın bulduğum için pek sevmem ama burada yediğimin çok narin bir tadı vardı, beğendim açıkçası.
Adayı keşfetmek isteyen gezginler için yürüyüş turları, bisiklet ve 4×4 araç kullanımları mevcut. Adada taksi görevini tuk tuk’lar üstlenmiş durumda. Adanın doğu kıyısı da oldukça güzel.
Ada balıkçılık merakı olanlar için de farklı alternatifler sunuyormuş. Ben hazır yiyiciyim, önüme gelenleri tüketmekle yetindim. Deniz ürünleri gerçekten efsane, çeşit bol ve pişirilmeleri ustaca.
Komşu ada Île aux Nattes (Nosy Nato)’a denizden yerel kanolarla-lakana deniyor-ulaşılıyor. Adanın adı yerel dilde nanto olarak anılan ‘Sapotaceae’ ağaçlarından geliyormuş. Pembe çiçekleri olan bu güzel ağaçların Amasya elmasına benzer tatlı ve sulu meyveleri var. Adada yaklaşık 1500 kişi yaşıyor ve motorlu herhangi bir araç yok.
Burası beyaz kumsalları, denize eğilmiş palmiyeleri, turkuaz denizi ve yüzünüze vuran tatlı meltemi ile gerçekten büyüleyici. İki ada arasındaki mesafe yaklaşık 300 metre, dolayısıyla aslında rahatlıkla yüzülebilir. Gelgit esnasında sular çekilince bir adadan diğerine yürümek de mümkün oluyormuş. Tüm ada yürüyerek 2 saate dolaşılıyormuş. Farklı boyutta ve renkte yengeçler adanın esas sahibi ama keyfinize engel olmuyorlar.
Madagaskar adasının yüzölçümü Fransa’dan daha büyük. Bu iki cennet ada hariç Madagaskar’da birbirinden etkileyici gezilecek yerler var. Hemen sıralayalım:
1. Nosy Be Adası ve Antanambe: Madagaskar’ın kuzeybatıda yer alan Nosy Be ülkenin en turistik adası. Balinaların geçiş yolu olan bölge aynı zamanda ülke ekonomisi için büyük önem taşıyan Ylang-ylang ağaçlarına da evsahipliği yapıyor. Antanambe ise, Nosy Be Adası çevresindeki takımadaların kuzeyinde yer alıyor. Burayı ziyaret edenler Malagaşilerin evlerini nasıl yaptıklarını, mutfağını, günlük yaşamını ve el sanatlarını izleyebiliyorlar. Antanambe’ye dek gelmişken büyüleyici Sakatia Plajı’nda deniz keyfi yapılabilir.
2. Isalo Ulusal Parkı: Antananaviro’nun 462 km güneyinde bulunan Isalo Ulusal Parkı hem hayvanat bahçesi hem de bir doğal yaşam alanı bölgesi. Parkta, doğal ortamlarında serbestçe dolaşan lemur, sürüngen, kaplumbağa, her boyda yılan ve bukalemunla karşılaşabilirsiniz. Rehberli turlar eşliğinde Madagaskar’ın eşsiz doğasında kamp kurmak, sessizliğin ve tabiatın içinde kaybolmak mümkün.
3. Antsiranana: Adanın en kuzeyindeki bu bölge Diego Suarez olarak da biliniyor. Portekizliler tarafından kurulan ve Madagaskar’ın üçüncü büyük limanı olan Antsiranana ve çevresinde 8000 kişi yaşıyor. Kozmopolit bir atmosfere ve kolonyal döneme ait şehir yapılanmasına sahip olan Antsiranana’nın en önemli özelliği dünyanın en güzel üçüncü körfezi olarak bilinen Diego Körfezi ve büyüleyici Sugar Loaf Adası’nı barındırıyor oluşu. Beşyüz yıllık baobab ağaçlarını görmek için de ideal!
4. Tamatave: Tana’dan karayolu ile 7 saat doğu uçta bulunan Tamatave (Toamasina) Madagaskar’ın doğu kıyılarında yer alan limanlar içerisinde tek doğal liman. Beyaz kumlar, tropik sahiller ve resifleriyle etkileyici plajlara sahip olan Tamatave’de ayrıca pek çok otel bulunuyor. Diğer yandan köpekbalıklarına dikkat etmekte fayda var.
5. Masoala Ulusal Parkı: Adanın kuzey doğusunda yer alan ve Antananaviro’dan karayolu ile 453 km. uzaktaki Masoala Ulusal Parkı yağmur ormanlarıyla kaplı. Bunun yanında park su altı ve su üstü sporlarının yapılabildiği tesisleri de içeriyor.
6. Ambohimanga: En kuzey uçta bulunan Ambohimanga’nın Kraliyet Tepesi, Madagaskar’ın en kutsal bölgesi. Madagaskar’ın yöneticilerine ve soylularına 500 yıl boyunca ev sahipliği yapan bu egzotik sarayın en ilginç özelliği ise, etrafını çevreleyen duvarın 1857’de limon ve yumurta akıyla yapılan bir çimentoyla inşa edilmesi.
7. Ifaty: Madagaskar’ın güney batısında bir balıkçı köyü topluluğu olan karayolu ile Tana’ya 16 saatlik mesafede bulunan Ifaty’nin bir özelliği de dünyanın en ideal dalış bölgelerinden biri olarak gösteriliyor oluşu.
8. Baobab Yolu: Baobab Yolu, 800 yıllık Baboab ağaçlarının gölgesinde uzanan bir yol. Başkentin karayolu ile 11 saat batısındaki dünyaca ünlü bir manzaraya sahip olan ve Morondava ile Tsiribihina’yı birbirine bağlayan yolda yolculuk etmek bir ayrıcalık olarak görülüyor.
9. Reunion Adası: Afrika kıtasının güney doğusunda, Madagaskar yakınlarında bir Fransız adası olan ve yeryüzünün farklı oluşumlarına, yanardağlara ilgi duyanlar için büyüleyici bir ada olan Reunion’da, üç tarafından dağlarla çevrilmiş olan Saint-Denis, adanın en önemli kenti. Denizlerindeki mercan resiflerinde zengin bir su altı yaşamının bulunduğu adada pek çok butik otel mevcut.
10. Tsingy de Bemaraha: Taş orman olarak da bilinen ve muhteşem bir plato olan Bemaraha’da manzaraya karşı oturup biraz zaman geçirmek bile ruhunuzu arındırmaya yetiyormuş. Kayalıkların eşsiz görüntüsünün yanı sıra geceleri de gökyüzü Bemaraha’da muhteşem manzaralar oluşturuyor. Madagaskar’ın %10 kadar kısmı rezerv alanı veya park alanı olarak koruma altında. İlk olarak 1990‘da Tsingy de Bemaraha Ulusal Parkı UNESCO tarafından Dünya Mirası Listesi içine alınmış, 2007’de ise Atsinanana Yağmur Ormanları başlığı altında 6 park daha bu listeye dahil edilmiş.
Princesse Bora’da yediğimiz birbirinden güzel yemeklerle de yazımı sonlandırayım. Tekrar buluşmak üzere cennet Madagaskar…
- Ambohimanga
- Antanambe
- Antsiranana
- Baobab Yolu
- Ifaty
- Île aux Nattes
- Île Sainte-Marie
- Isalo Ulusal Parkı
- Libertalya Cumhuriyeti
- Madagaskar
- Masoala Ulusal Parkı
- Nosy Be Adası
- Nosy Boraha
- Nosy NatO
- Princesse Bora
- Reunion Adası
- Tamatave
- Tsingy de Bemaraha