Goncagül Haklar, Temmuz 2016
Estetik mimarisi ve her köşeden yükselen keman sesleri ile romantik ve naif Viyana bizlere muhteşem saraylar, doyumsuz müzeler, huzurlu parklar vaad ediyor. Diğer Orta Avrupa şehirlerinden hiç bir farklılığı yokmuşçasına aynı, ama bambaşkaymış gibi de farklı bir şehir burası. Bu farklılığı hissetmek ancak klasik turistik rotalarına kendi tarzımızı katmak, bambaşka gözlerle şehre bakmak ile mümkün olur. 18. ve 19. yy Viyana porselenlerine olan aşırı ilgime rağmen, bir türlü gitmeyi başaramadığım Viyana için 2 kez Viyana kapılarından dönen ecdadımıza atfen sefere çıktık.
Viyana kışın oldukça soğuk, ama Noel zamanı güzelliği anlatıla anlatıla bitirilemiyor. İlkbahar ve sonbahar ideal zamanları, yazın biraz sıcak ve kalabalık tabii ki.
Her şeyden önce, Viyana’nın mimarisi bir çok klasik Avrupa kentine nazaran gotik veya romanesk değil, barok ve ‘Art Nouveau’dur. ‘Art Nouveau’ zarif dekoratif süslemelerin ön plana çıktığı, kıvrımların ve bitkisel desenlerin sıklıkla kullanıldığı bir sanat akımı. Bölgesel olarak bu sanat akımına ‘Fin de Siècle Style’, ‘Jugendstil’ ve ‘Secession’ adları da veriliyor. ‘Secession’ Gustav Klimt, Koloman Moser, Josef Hoffmann, Joseph Maria Olbrich ve Max Kurzweil’in kurduğu Avusturya kökenli bir sanat akımı. Bu akımın mimarı kanadında Josef Hoffmann, Joseph Maria Olbrich, ve tabii ki Otto Wagner yer almakta ve mimariye saf geometrik şekilleri katmaları ile biliniyorlar.
İlginç bilgiler ile devam edelim: 1913 yılında Hitler, Stalin, Troçki, Tito ve Freud Viyana’da yaşıyormuş. İsimleri bir daha okuyun isterseniz. Freud’u ayırırsak, farklı ideolojileri ile büyük kitleleri etkilemiş bu kişilerin bir arada yaşamış olması nasıl bir tesadüftür. Faşizm’in lideri Hitler ile komünist liderler Stalin, Troçki ve Tito’nun arasında bir Lenin eksik derseniz, o da o sıralarda İsviçre’deymiş.
Viyana’nın café’lerine ayrı bir paragraf açmak lazım bence, çünkü bu mekanlar Stefan Zweig’dan, Gustav Mahler’e, Adolf Loos’tan, Oskar Werner’e, Egon Schiele’den, Sisi’ye bir çok isme paylaşma, tartışma, üretme imkanı tanımış yerler. Şehirde 2500’ün üzerinde café var ve 600 kişi’ye bir café düşüyormuş.
Hazır yeri gelmişken Sisi’yi de anlatalım. Çocuk yaşta (15 yaşında!) ne olduğunu tam anlamadan evlendirilen, katı saray kurallarına bir türlü uyum sağlayamayan hatta başkaldıran, 3 çocuğu kendinden koparılarak ana kraliçe tarafından yetiştirilen, yazdıklarıyla ezilen macar halkının yanında dimdik duran, doğum gününde eşinden mücevher yerine “ruh sağlığı hastanesi” isteyen, her zaman halkının yanında duran, nefret ettiği Viyana’ya rağmen tüm Avusturya halkını delicesine sevmesiyle hayranlık uyandıran; döneme ve dedikodulara aldırmadan sigara içen, ava çıkan, at binen ve başka erkeklerle dostluk eden bir kadın o. Biraz feminist, biraz deli, çokça hırpalanmış
ama her zaman cesur, özgür ve tavizsiz. Viyana halkı da ona olan hayranlığını bol bol ifade ediyor.
Son olarak ecdadımızın 2 kere kuşattığı Viyana’da oluşturduğu psikolojik çöküntü’nün etkisini şehrin pek çok yerine dağılmış Türk’leri aşağılayan sembollerle kendini gösterdiğini belirteyim. Bunlar arasında müthiş bir savunma ile şehri kurtaran Prens Eugene anıtı, Kapuzinerkirche, Maltalı Kilisesi (Malteserkirche), ‘Türkenkugel am Hof’, ‘Pummerin’ yani Stephan’s Katedral çanı- 1711’de imparator 1. Joseph’in emriyle 2. Viyana kuşatmasından arda kalan Türk toplarından, vaftiz edilmiş bir Türk olan Johann Achammer tarafından dökülmüş-, şehri kurtarmaya ilahi olarak yardım ettiğine inanılan yine Stephan’s Katedralindaki ‘Maria Pötsch’ ikonası yer alıyor.
1.GÜN-Viyana’ya Hoş Geldiniz…
Viyana’ya THY ile direkt olarak uçmak mümkün. Biz Salzburg’dan Viyana’ya geçtik ve Viyana ile Salzburg arası hızlı tren ile 2 saat 38 dakika. Salzburg Hauptbahnhof tren istasyonundan devlet operatörü ÖBB ve özel operatör Westbahn tren seferleri mevcut. Westbahn daha ucuz, daha hızlı ve sefer sayısı daha fazla. Üstelik ücretsiz wifi ve bileti trenin içinde satınalma kolaylığı da var. Viyana Westbahnhof tren istasyonunda indikten sonra metro ile eski şehire ulaşmak son derece kolay. Viyana’nın İÖ 500 yılında kurulduğu ve Kelt kökenli olduğunu da belirteyim. Konaklamamız ‘Pertschy Palais Hotel’deydi. Yüksek tavanlı odamızda Salzburg’daki otelimizde olduğu gibi yine muhteşem bir seramik sobamız vardı.
Gezimize Stephansdom ile başladık. Bu katedral çok renkli çatısı ile dikkat çekiyor ve çatısında 230000 karo parçası var. Çatı çok dik olduğu için yağmur ile temizleniyor ve hemen hemen hiç kar tutmuyormuş. Katedralin en tepesine değil de, girince solda asansörle çıkılan çan kulesine çıkarsanız hem katedralin harika çatısını, hem de Viyana manzarasını görebilirsiniz. 1945 de 2. Dünya savaşında bombardıman sırasında çıkan yangın çatının ahşap iskeletine zarar vermiş. 1543 yılında Osmanlı akıncılarını görünce haber vermesi için çan kulesine bir memuriyet ihdas edilmiş ve ancak 1956 yılında tehlikenin geçtiği düşünülerek bu göreve son verilmiş! Bu meydana da Stephanplatz adı veriliyor ve ünlü besteci Ludwig van Beethoven’ın tamamen sağır olduğunu anladığı yer olarak biliniyor. Katedralin çan sesi ile kuşların havalandığını gören Beethoven hem çanların çaldığını, hem de duyma yetisini tamamen yitirdiğini anlıyor. Viyana ve Beethoven ile ilgili bir diğer rivayete göre bir gün Beethoven, bir arkadaşı ile birlikte Viyana sokaklarında dolaşmaya çıkmış ve bir apartmandan piyano sesi geldiğini duymuş. Arkadaşına, çalan kişinin muhteşem çaldığını ve onu görmesi gerektiğini söylemiş. Birlikte ikinci kata çıkıp kapıyı çalmışlar. Kapıyı açan kadın, Beethoven’ı hemen tanımış ve şok olmuş. Beethoven, piyano sesine geldiğini, çalan kişiyi çok merak ettiğini ve muhakkak görmek istediğini söylemiş. Kadın, piyanoyu çalanın kızı olduğunu ve tanışmaktan mutlu olacağını belirterek Beethoven ve arkadaşını içeri almış. Beethoven, piyano çalan kızın olduğu odaya girmiş. Annesi kıza, Beethoven’ın geldiğini söylemiş ve küçük kız çok heyecanlanıp, hemen ayağa kalkmış. Kız görme engelliymiş. Bunu gören Beethoven ise, “Lütfen benden bir şey isteyin.” demiş, maddi bir şey isteyeceklerini düşünerek. Kızın cevabı şu olmuş; “Ben hiç ayışığı görmedim, bana ayışığını anlatır mısınız?” Bu durumdan etkilenen Beethoven, piyanonun başına geçip Ayışığı Sonatı’nı (Moonlight Sonata) doğaçlama olarak bestelemiş.
Stephansdom Katedralinin karşı köşesinde Avusturya’lı mimar Hans Hollein tarafından tasarlanan ve 1990 yılında yapımı tamamlanan postmodernist tarzdaki Haas Haus yer alıyor. Aslında Katedralin zerafetine ne kadar yakıştığı da hala tartışılıyor.
Yine aynı meydanda bulunan ve Graben ile Kärntner caddelerinin kesişiminde bir camekanın içinde yer alan Stock im Eisen (Staff in Iron) Ortaçağ’dan kalma ve gövdesinde yüzlerce dövme demir çivinin bulunduğu bir iyi şans objesi. Yüzümüz Stock im Eisen’a dönük olmak üzere sağ tarafımız Viyana’nın en önemli alışveriş caddesi olan Graben. Tarihi Roma devrine kadar uzanan ve Viyana’nın ilk yerleşim yeri olan bu cadde de halen Roma döneminin izlerini sürmek mümkün. Graben caddesi üzerinde barok tarzda yapılmış olan Veba Anıtı Viyana simgelerinden biri. Veba şehri terkedince adak olarak dikilmiş.
Stock im Eisen’in sol tarafı ise Viyana’nın bir başka önemli caddesi de Kärntner. Bu cadde hem dükkan kompozisyonu, hem de kalabalıklığı ile bana İstiklal caddesini hatırlattı sanırım. Ünlü Hotel Sacher bu cadde üzerinde yer alıyor ve buradan ‘Philharmoniker Strasse’ye dönünce de ünlü Cafe Sacher’e geliniyor, tabii ki bir ‘sachertorte’ molası kaçınılmaz. 1832 yılından beri gizli bir tarif ile üretilen dünyanın en ünlü çikolatalı kekinden her yıl el ile 360,000 parçadan fazla üretiliyormuş. Sırrı pek az kişi tarafından biliniyormuş ama en önemli noktasının ‘Sacher’ için özel olarak üretilen farklı çikolatalar olduğu söyleniyor. Bir çikolatı kekin bu kadar hafif ve bu kadar lezzetli olabileceğine burada ‘sacher torte’ yemeden inanmak zor. Kärntner Caddesi’nin en sonunda Karls Meydanı’nda Sacre Cour’u hatırlatan güzeller güzeli kilise Karlskirche yani Karl Kilisesi var. Philharmoniker Strasse üzerinde ünlü Albertina müzesi de yer alıyor.
Albertina müzesi solumuzda kalmak üzere Michaelerplatz yürüyoruz. Burada Roma dönemiden kalan kalıntıları burada görmek mümkün. Ayrıca, klasik dresajin en güzel örneklerinin sunulduğu 4 yüzyıllık bir geleneğin yansıtıldığı Spanische Hofreitschule yani İspanyol Binicilik Okulu da burada.
Daha sonra günün en etkileyici noktalarından birisi için Heldenplatz gittik. 1938 yılında kazandığı zafer sonrası Avusturya’ya girdiğinde Adolf Hitler zafer konuşmasını burada, Hofburg Sarayı’nın bir parçası olan Neue Burg’un balkonundan yapmış. Sonrasında da ‘Habsburg’ hanedanının kışlık sarayı olan Hofburg Sarayı’nı gezdik. Özellikle Schatzkammer yani mücevher bölümü, Sisi müzesi ve imparatorluk daireleri mutlaka görülmeli.
Volksgarten ve Burgsgarten hemen Hofsburg Sarayı’nın yanında bulunan parklar. Şehir merkezlerinde bir karış toprağa hasret bırakılan biz Türkler için kelimelerin kifayetsiz kaldığı noktadayız. Avusturya Ulusal Kütüphanesi de burada, içini gerçekten çok etkileyici olduğu ve Hogwarts’ı çağrıştırdığı söyleniyor.
Viyana müzeler cenneti, bunların içinde en önemlilerinden biri Kunsthistorisches Museum yani Sanat Tarihi müzesi ve Titiaan, Veronese, Pieter Bruegel de Oude, Dürer, Rubens, Van Dyck, Diego Velázquez gibi pek çok ünlü ressamın eserlerine evsahipliği yapıyor. Şu anda başlangıç noktamıza sadece 2 km uzaktayız, Viyana’da her sey işte böyle birbirine yakın. Hem barok, hem de modern binaların olduğu Museumsquartier, 60000 metrakarelik bir alana yayılmış ve Dünya’nın en büyük sekizinci kültürel bölgesi. En önemli binalardan biri MUMOK yani ‘MUseum MOderner Kunst’. Bina Ortner ve Ortner tasarımı ve dış cephesi taş kaplı. Burada 70 ayrı müze bulunuyor. Leopold müzesindeki sergiler ile ‘Egon Schiele’ kolleksiyonu Viyana’nın kendine has mimarisini anlamak için gezilebilir.
Buraya yaklaşık 1 km uzakta Baron von Hansen tarafından tasarlanan ve bir Yunan tapınağını andıran Viyana Parlamentosu var. Sonrasında belediye binası Rathaus’u gördük. Özellikle tepesindeki heykel ‘Rathausmann’ çok dikkat çekici. Friedrich von Schmidt tarafından 1872 ile 1883 yılları arasında Neo-Gotik tarzda yapılmış olan Viyana Belediye Binası, Viyana belediye başkanı ve belediye meclisinin genel merkezi. Kışın kar yağdığında burada muazzam bir buz pisti oluşturuluyormuş- ‘Wiener Eistraum’ (Viyana Buz Rüyası). Ben biraz daha yürüyebilirim derseniz, en önemli Neo-Gotik kiliselerden biri olan Votivkirche’yi de gezebilirsiniz. İmparator I. Franz Joseph, Macar Janos Libenyi’nin saldırısından kurtulunca İmparator’un kardeşi Ferdinand Maximilian’ın çağrısı üzerine Tanrı’ya minnet amacıyla halktan toplanan bağışlarla yapılmış.
Buralara kadar gelmişken psikoanalitik kuramın kurucusu ünlü Avusturya’lı nörolog Sigmund Freud’un kızı tarafından müze haline getirilmiş evi/muayenehanesi gezilebilir (Berggasse Straße). Ama eklemeden geçmeyelim, Nazilerden kaçan Freud hemen hemen tüm eşyasını Londra’ya götürdüğü için pek de zengin bir müze değil.
2.GÜN: Viyana-O Saray Senin, Bu Saray Benim…
Güne U4 metrosu ile 20 dakikada ulaşılan ve Habsburg hanedanının yazlık sarayı olan Schönbrunn Sarayı’na giderek başladık (Eee! Koskoca hanedan, sadece bir kışlık saray kesmemiş tabii). Saray aynı zamanda UNESCO Kültür Mirası listesinde yer alıyor. Sarayda bulunan 40 odayı gezmek için kısa ve uzun turlar bulunuyor. En önemli odalarından biri Maria Theresia’nın odası. Maria Theresia 16 çocuk doğurmuş-ki bunlardan biri Maria Antoinette- ve hepsini Avrupa ülkelerinin önde gelenleriyle baş göz etmeyi becermiş bir anne. Schönbrunn bahçelerinde bir tepenin üzerinde kurulmuş zafer takı Gloriette ve bitkilerden yapılmış bir labirent de var. Bilet alırken saray odalarını gezebileceğimniz, Gloriette’nin terasına çıkabileceğimiz veya labirentte kaybolabileceğimiz biletlerin arasından istediğinizi tercih edebilirsiniz. Girişteki otomatlardan 30 dakikalık ‘Imperial tour’ ve 50 dakikalık ‘Grand tour’ için kolaylıkla bilet alınabiliyor. Giriş saati biletin üzerinde yazıyor. Giriş saatini beklerden de güzelliği dillere destan bahçede biraz dolaşabilirsiniz.
Daha sonra Haydn Park’ta biraz nefeslenip, ünlü besteci Joseph Haydn’ın mezarı ziyaret edilebilir. İkinci durağımız Südtirolerplatz metro istasyonuna ulaşarak gideceğimiz Belvedere Sarayı. Prens Eugene Savoy’a Viyana kuşatmasında gösterdiği başarı nedeniyle hediye edilen bu barok saray kompleksi ve bahçeleri gerçekten etkileyici. Yukarı Belvedere bölümünde daimi, aşağı Belvedere bölümünde ise geçici sergiler var. Buradaki en önemli eser Gustav Klimt’in “The Kiss” eserinin orijinali. Bahçeleri düzenleyen ‘Dominique Girard’ ‘Versailles’ bahçelerini düzenleyen ‘André Le Nôtre’un yanında eğitim almış.
Viyana’ya kadar gelmişken 3 önemli ‘Art Nouveau’ esere de vakit ayırdık. Otto Wagner Hastanesi veya bugün kullanılan adıyla ‘Center for Social Medicine at Baumgartner Höhe’ İmparator Francis Joseph tarafından 1907 de akıl hastanesi olarak yaptırılmış. Açılan yarışmayı genç mimar Otto Wagner kazanmış ve hastane, kilise ve tiyatro’dan oluşan bu komplekse imza atmış. Özellikle Kirche am Steinhof yani kilisedeki 4 melek Avrupa’nın en güzel ‘Art Nouveau’ heykelleri arasında gösteriliyor. Buraya ulaşmak icin Viyana Parlementosunu önündeki duraktan hareket ederek ring sefer yapan 48A otobüsüne binerek tam hastanenin önünde inilebilir. Bu kiliseyi mutlaka ama mutlaka görmelisiniz, son zamanlarda mimari olarak bu kadar etkilendiğim bir bina daha olmadı.
Viyana’da başka neler yapılabilir derseniz Leopoldstadt’a giderek Viyana’nın ünlü dönmedolabı Riesenrad’a binebilirsiniz (Prater Park), belki gece gidip Viyana’nın ışıklı halini görmek de bir fikir olabilir. Leopoldstatd yemyeşil dinlenme alanlarını ve Tuna nehri boyunca yürüme keyfini sunuyor. Buralara kadar gelmişken Ankeruhr yani Anker Saati’ni görmeden geçmek olmaz, ‘Hoher Markt’ta bulunan bu dev ‘Art Nouveau’ saat 2 binayı birbirine birleştiriyor.
3.GÜN: ‘Art Nouveau’ ve ‘Art Deco’
Bugün günlerden ‘Art Nouveau’ ve ‘Art Deco’ Viyana. Yaklaşık 3 saatlik bir yürüyüş rotası yaptık. ‘Landstrasse – Wien Mitte’ metro istasyonuna ulaşarak ünlü Hundertwasserhaus’a gittik. Mimar ve ressam Friedensreich Hundertwasser tarafından tasarlanan bu bina yaratıcılığın en güzel vücut bulmuş hallerinde biri-çılgın, farklı, rengarenk.
Hem yakınındaki ve yönlendirmeler ile ulaşabileceğiniz Kunst Haus Wien de mimarin diğer eseri ve mutlaka görülmeli.
Üçüncü hedefimiz Postsparkasse (Austrian Postal Savings Bank). Otto Wagner’in bu eseri 1905 yılında yapılmış ve mimarın ‘Art Nouveau’dan uzaklaşıp modernizme geçtiği eseri olarak yorumlanıyor.
Yolumuza devam ederek önce ilk gün gördüğümüz Stefanplatz’daki Haas Haus ve sonrasında ise Michaelerplatz’da bulunan Looshaus’u gördük. Looshaus Viyana modernizminin en önemli yapısı olarak biliniyor. Hem tarihi mimariyi, hem de Viyana ‘secession’ akımını reddeden bu bina ilk yapıldığına Viyanalıları şok etmiş. Halen de bu binaya süslemeleri olmadığı için ‘kaşsız ev’ diyorlarmış.
Sonrasında ‘Albertina’ müzesinin önünden geçtik. Monet, Renoir, Degas, Monet, Cezanne, Picasso, Klimt, Dürer eserlerini bulabileceğimiz muhteşem bir sanat müzesi burası. Mimari konsept olarak turumuza uymasa da operanın mabedi Staatsoper ve Wiener Konzerthaus’da hemen solumuzda kaldı. Karlsplatz meydanındaki Karlsplatz Stadtbahn Station Otto Wagner imzası olan harika bir ‘Art Nouveau’ istasyon. 1898 yılında yapılan bu istasyon Viyana müzesi tarafından kalıcı sergi alanı olarak kullanılıyor. Elma yeşiline boyanmış ahşap ve tahta ile varak ve beyaz mermerin harika bir birlikteliği var.
Bir sonraki hedefimiz ‘Judentstil’ akımının ünlü bir örneği olan ve bir sergi alanı olarak kullanılan Secession binası (Friedrichstraße no12). Joseph Maria Olbrich’in henüz 30 yaşındayken tasarladığı ve Viyana ‘secession’ akımının en önemli ve en fazla fotoğraflanan binası lahana kubbe olarak bilinen (nedendir bilinmez, çünkü son derce zarif yaprak işlemeleri ile oluşturulmuş bir kubbe) varak süslemesi ile tanınıyor. Bina gerçekten nefes kesici.
Buradan yürüyerek ‘Naschmarkt until Linke Wienzeile’ üzerinde bulunan 38, 40, and 42 numaraları yani Otto Wagner’in ünlü binalarını gördük. Özellikle Majolica House mutlaka görülmeli.
Naschmarkt farklı yiyecek ve içeceklerin satıldığı bir açık pazar. Cumartesi 6:30-18:00 arası kurulan bit pazarı kısmı ise tam bir hayal kırıklığı idi. Pazarın büyük bir kısmı 1 euro’ya satılan döküntü kıyafetler ve çalıntı elektronik mallardan oluşuyordu. Pek az bir kısmında eski mallar vardı, pek değersiz ve özelliksizdiler. Bütün pazarı dolaştım, özellikle porselen cinsinden kayda değer bir şey bulamadım. Viyana’da antika alışverişi için Stefanplatz’a çok yakın olan 1.Singerstrasse üzerindeki antikacıya uğramanızı şiddetle öneriyorum. Burası 5 kuşaktır aynı aile tarafından çalıştırılan Viyana’nın en eski antikacısı ve gerçekten muhteşem parçalar var. Yine aynı sokak 7 numaralı evin özelliği Mozart ve Brahms’ın kısa bir süre bu evde yaşamış olması, avlusu da pek güzel.
Son gece için ‘Stattsoper’ de Mozart konserine gittik. Viyana Devlet Operası 1869 tamamlanan binasında hizmet veriyor. Viyana Filarmoni Orkestrası performanslarını burada sergiliyor. Bina gerçekten çok etkileyici.
Yeme-içme önerilerime gelince
Ristorante Al Borgo- Muhteşem İtalyan lezzetlerine evsahipliği yapan bu mekan Avusturya mutfağına biraz ara vereyim derseniz ideal. Servis elemanlarının ilgisi üst düzeyde. Hatta menüde olmamasına rağmen isteği üzerine üzeri trüf ile zenginleştirilmiş el yapımı kremali makarna hazırladılar benim için. Tatlıları da muhteşem. Kesinlikle tavsiye ediyorum.
Schnitzelwirt zeiner- Adını duymuş olabileceğiniz turist tuzaklarını unutun. Yiyip yiyebileceğiniz en muhteşem şinitzel, yerellerin tercih ettiği bir mekan. Mutlaka ama mutlaka gitmelisiniz. Şinitzel efsane. ‘Cordon bleu’ muhteşem. Mutlaka patates salataları ve ev yapımı şarap yanında. Deneyin, pişman olmayacaksınız.
Bitzinger’s Würstelstand– Albertina müzesinin önünde bulunan Viyana’nın en ünlü büfe sosisçisi (Ailem bizzat denedi ve onayladı).
Café Mozart- Albertina’ müzesine doğru uzanan açık oturma bölümü ve orijinal iç dekorasyonu ile bu café 1794 yılında açılmış. O zaman ki ismi ‘Café Katzmayr’ imiş. Sanat camiasının buluşma noktası olan mekan 1882 de yıkılmış ve 1929 şu anki ismi ve yapısıyla yeniden açılmış. 8-15€’ya mükemmel bir Viyana kahvaltısı yapılabilir, ya da gün boyunca yemek ve tatlı seçenekleri değerlendirilebilir. Viyana Operasına çok yakın olduğu için dinleti öncesi yemek yemek için de ideal (çorbalar 5-7€, ana yemekler 12-30€, tatlılar 8-9€).
Sacher Café- Mutlaka ama mutlaka sachertorte yenmeli! Café Mozart’in yanında ve Viyana Operasının hemen karşısında.
Café Central- 1876 yılında açılan bu café’nin müşterileri arasında Troçki, Freud, Zweig ve Loos varmış. Açık bölümü biraz küçük, ama içerisi oldukca geniş. Önünde kuyruk olabilir, yılmayın ve bekleyin, kesinlikle değiyor-adeta bir tatlı cenneti. Lezzetlerin yanı sıra Stefan Zweig’ın eserlerini kaleme aldığı ‘Café Central’de döneme damga vuran ‘thonet’ sandalyelerde oturma hazzı da bir başka.
Kısa notlar ile tamamlayayım:
- Gece ışıklandırması ile Viyana- Mölker Bastei, ‘Burgtheater’ in yakınındaki ‘Minoritenkirche’ (Vinci’nin son yemek eserinin mozaik kopyası da burada), ‘Hofburg Sarayı’, ‘Michaeler’ çeşmesi, ‘Palais Pallavicini’, ‘Albertina’, Opera binasi ve ‘Secession’
- ‘Ulmon’ aplikasyonu ulaşım açısından çok faydalı oluyor
- Viyana’ya minik gezginler ile beraber geldiyseniz Mariahilfer üzerindeki Nelkengasse sokağına girip ‘Haus des Meeres’isimli su altı hayvanat bahçesi varmış.
‘Viyana’da mutlaka…
Tadın-Ünlü ‘sacheryorte’yi tadın.
Oturun-En keyifli cafelerde oturun.
Görün-‘Art Nouveau’ şaheserleri görün.
Gidin-Viyana opera binasında bir gösteri veya konsere gidin.
- (Austrian Postal Savings Bank)
- Albertina müzesi
- Art Nouveau
- Avusturya Ulusal Kütüphanesi
- Belvedere Sarayı
- Bitzinger’s Würstelstand
- Café Central
- Café Mozart
- Cafe Sacher
- Center for Social Medicine at Baumgartner Höhe
- Fin de Siècle Style
- Gloriette
- Graben
- Haas Haus
- Heldenplatz
- Hofburg Sarayı
- Hotel Sacher
- Hundertwasserhaus
- İspanyol Binicilik Okulu
- Jugendstil
- Karlsplatz Stadtbahn Station
- Kärntner
- Kirche am Steinhof
- Kunst Haus Wien
- Kunsthistorisches Museum
- Looshaus
- Majolica House
- Michaelerplatz
- MUMOK
- Museumsquartier
- Naschmarkt
- Otto Wagner
- Otto Wagner Hastanesi
- Postsparkasse
- Rathaus
- Ristorante Al Borgo
- Sacher Café
- Sachertorte
- Schnitzelwirt zeiner
- Schönbrunn Sarayı
- Secession
- Secession binası
- Sisi
- Spanische Hofreitschule
- Stephanplatz
- Stephansdom
- Stock im Eisen
- Veba Anıtı
- Viyana Parlamentosu
- Votivkirche
- Wiener Konzerthaus