Goncagül Haklar, Mayıs 2016
Güney Fransa gezimizin ilk kısmı bir önceki yazımda anlattığım ‘Provence’ bölgesi idi. Bu ikinci kısımda ise Côte d’Azur bölgesi ile ilgili aktarımlarım olacak. Biz Provence bölgesinden Côte d’Azur’a aracımızla geldik ama THY’nın Nice Côte d’Azur havalimanına hergün karşılıklı uçuşları var.
CÔTE D’AZUR 1.GÜN: Nice-Beni Burada Bırakın Gidin!
Kahvaltı sonrası Aix’e veda edip Fransız Rivireası’nı tanımak için yola koyulduk. Aix’e 40 dakika uzaklıktaki Cassis mevsim uygun olduğunda deniz’e girmek isteyenler için hoş bir alternatif olabilir. Buradaki park yerlerine girerken makineden bilet alıp, döndüğünüzde bu bilet ile ödeme yapılıyor.
Cassis’de deniz yolu dışında ulaşım imkanı olmayan ‘Calanques’ adı verilen koyları tekneyle gezmek mümkün. Hemen limandan bu amaçla çok sayıda gezi teknesi kalkıyor. En önemli koy en kısa program olan 3 koy arasında olduğu için (son uğranılan, kumsalı olan ve tekne demirlemenin yasak olduğu koy) 3 koyluk turu satın alanlar 16 euro karşılığı 45 dakika’da bu koyları gezebilirler. ‘Cassis’in en önemli yapısı ‘Cheateau’ yani şatosu. Otel olarak hizmet veriyor. Ancak gezmek mümkün.
Cassis ile Nice arası yaklaşık 2 saat sürüyor. Otelimiz ‘Best Western Hotel Roosevelt’ idi. Nice oldukça büyük bir koy ve koyun tümü plaj şeklinde yani her yerden denize girilebiliyor. Côte d’Azur şehirlerinin tümü çok etkileyici ama edindiğim izlenim Nice’in yeri bir başka. Tam beni burada bırakın gidin kıvamında. Bir şehirden isteyebileceğiniz herşey var burada: deniz, kalite, parklar, saygı, sorunsuz bir trafik, toplu ulaşım, sahil, meydanlar, eşşiz bir gün batımı ve tabi ki gurme derecesinde ama makul fiyatlı sayısız restaurant…
Nice’in olmazsa olmazı sahil şeridi. Bu yolun adı Promenade des Anglais. Dört km boyunca palmiyelerin süslediği bulvarın tümü plajla iç içe. Geniş bir yürüme ve bisiklet yolunun olduğu bulvarda her saat yürüyen, koşan ve paten kayanlara rastlanabiliyor. Bu bulvar üzerinde bulunan ve 1912 yılında Henri Negresco tarafından yaptırılan Hotel Negresco önemli yapılardan birisi. Mutlaka gece ışıklandırması görülmeli-hatta bir gece burada bir ‘drink’ alabilirsiniz- selam olsun Sevilla ve Hotel XIII. Alfonso (hatırlatayım, kıyafet kodu var, şort ile içeri almıyorlar).
Sırtımızı şehire verdiğimizde koyun sol köşesindeki yeşil tepe Parc du Cheteau. Nice’in panoramik manzarasını görmek için buraya çıktık. Buraya çıkan bir asansör var (ücretsiz), o işinizi kolaylaştırıyor, ancak yazın 20:00 ve kışın 18:00’den sonra kapalı olduğunu hatırlatayım.
Bu parkın hemen altında kalan kısım ise eski şehir yani Vieux Nice ve tam biz gezginlere göre-adım adım gezmelik. Eski şehirin hemen paralelinde Promenade du Paillon uzanıyor. Burası bir parktan çok daha ileri bir yer, özellikle çocukların ve gençlerin zaman geçirmesi için her türlü olanağa sahip. Promenade du Paillon’un başladığı yer Pl. Massena (Massena Meydanı), buradan aynı zamanda tramvay geçiyor. Şehirde tramvay ve otobüs etkili bir sisteme sahip ve 10’lu kartlar alarak aynı kartla ikisini de kullanabiliyorsunuz. 74 dakika boyunca transfer serbest. Araca binince kartınızı makinaya her seferinde okutmamız gerekiyor. Kartı olmayanlar için şoförden bilet almak da mümkün ama 10’lu kart 10 euro iken böyle olunca her biniş 1,5 euro oluyor. Tek sorun otobüs seferlerinin birçok hatta gece erken bitmesi. Pl. Massena’ya yakın bir cadde olan Rue Massena yaya bölgesi olarak ayrılmış. Bu caddeyi baştan sona kadar geçtiğinizde önemli caddelerden biri olan Rue France ile birleşiyor. Nice’de görmemiz gereken yerlerden birisi ‘Covered Market’ adı verilen meyve-sebze pazarı.
Şehrin gece en hareketli kısmı kuşkusuz Cours Saleya. Sayısız restaurant’ın olduğu bu yer zaten ‘Pl. Massena’ ve ‘Paillion’ ile birleşiyor. Geceleri de çok hareketli. Cours Saleya aynı zamanda sokak marketlerinin de kurulduğu yer; salı ve cumartesi çiçek pazarı, salı ve pazar sebze-meyve pazarı, pazartesi ise bit pazarı kuruluyormuş.
Nice aynı zamanda bir müze cenneti. ‘Musee Matisse’, ‘Musee National Marc Chagall’, ‘Musee Massena’, ‘Musee d’Art Moderne et d’Art Contemporary’ bunlardan bazıları.
CÔTE D’AZUR 2.GÜN: Monaco / Monte Carlo
Bugün Monaco/Monte Carlo’ya gidiyoruz. Nice ile Monaco arası 20 km. ve 30 dakika sürüyor. Bu rotadaki deniz kenarında uzanan manzaralı yollara ‘corniche’ adı veriliyor. Sırası ile Corniche Inferieure’ü, Mayonne Corniche’i ve Grand Corniche’i gördük. Corniche Inferior’da Villafranche Sur Mer’den geçerek güzel manzara eşliğinde ilerleyebilirsiniz. İkinci etapta St. Jean Cap Ferrat’a doğru yol alıp bölgenin belki de en güzel evi olan Villa Ephrussi Rothschild’ı görebilirsiniz. Rothschild villası hem konumu, hem de mimarisi ile oldukça büyüleyici. Ev iki ayrı koyu görecek şekilde konumlanmış ve muhteşem bir bahçeye sahip. Hem ev, hem de bahce 15 euro karşılığında gezilebiliyor. Yirmi dakikada bir bahçedeki havuzda müzik eşliğinde su dansı yapılan evde bolca da fotoğraf çekmek lazım. Bu kIyIlarda bulunan evler gerçekten muhteşem mimarilere ve manzaralara sahipler. Hani insanın aklına bir soru işaret düşüyor: “Bunlar ev ise, bizim yaşadıklarımız baykuş kovuğu mu?”
Gezimizin en heyacan verici durağı bizim için Monako idi çünkü, Monako ‘Grand Prix’sini izlemek hep hedeflerim arasındaydı. İlk gençlik yıllarımdan başlayarak hep F1’i takip ettim, özellikle Ferrari’nin Ferrari, Schumacher’in Schumacher olduğu yıllarda. Schumacher’in kazasından sonra ise seyredemiyordum açıkçası. Ama tüm F1 programı içinde pistinin özelliğinden dolayı en heyecanlısı Monako’dur bence. Arabamızı otoparka parkedip yürüyerek şehri dolaştık. Bu arada otaparktaki arabalar bile çok etkileyiciydi.
Yarış pazar günü olduğu ve programımıza uymadığı için perşembe günü yapılan alıştırma turlarında en ön saflarda yerimizi aldık. Özellikle de bir viraj seçtik ki hem bir miktar yavaşlasınlar, hem de dönüşlerini de yakalayalım. Gerçekten bu kadar keyifli olabileceğini tahmin etmemiştim.
Grand prix nedeniyle şehrin belli bölgeleri yaya trafiğine kapatılmıştı. Monaco ayrı bir ülke ve Vatikan’dan sonra en küçük ikinci ülke olma ünvanına sahip. Monaco yamaca kurulmuş evler ve oteller ile marinasındaki dev yatlardan oluşan bir birliktelik. Yine Petit Train kullanarak Monaco’yu tanıyabiliriz. Marinaya sırtımızı döndüğümüzde sağ taraftaki tepede Casino Monte Carlo, Hotel De Paris ve Cafe de Paris gibi şehrin en önemli yerleri bulunuyor. Hepsinin baktığı meydana yani Pl. Du Casino geldiğimizi yine lüks araba modellerinden anlayacağız. Casino Monte Carlo’ya girmek için kıyafet zorunluluğu yok, sadece 10 euronuz olması yeterli. Hayalimde ‘James Bond’ gibi beyaz bir smokin giymek var diyorsanız bu ancak saat 20:00’den sonra ve özel oyun odaları için geçerli.
Her yıl Monaco’da dağıtılan 29 yaş ve üzeri en başarılı futbolcuya verilen ‘Golden Foot’ ödülleri anısına Japon Bahçelerinin hemen yanında “The Champoins Promenade” yani bir çeşit şöhretler kaldırımı oluşturulmuş. Pele’de dahil olmak üzere tüm ödül alanların ayak izleri burada bulunuyor.
Monaco Avrupa Birliği üyesi değil ama para birimi olarak euro kullanıyor. Avrupa Gümrük Birliği Üyesi olduğu için Fransa ile aralarında sınır geçiş sorunu yok. Ancak yine de kendi özel bayrağı ve vatandaşlığı var. Monaco vatandaşı yani Monegasques sayısı sadece 7.600 ve bu kişiler vergi ödemiyorlar. Monaco’luların diline Monegasque adı veriliyor ve Fransızca- İtalyanca karışımı olarak tarif ediliyor. Bu arada Vodafone tarifeleri Monako’yu kapsamıyor, aman dikkat!
Kumarhanelerin yer aldığı Monte Carlo dışında Monaco’nun diğer önemli kısmı ise tarihi kısım yani Le Rocher. Burayı yürüyerek veya trenle gezebilirsiniz. Monaco’da görülebilecek yerler arasında Monaco Akvaryumu-Musee Ocenographique de Monaco, Catedrale de Monaco, Palais du Prince, Jardin Exotique ve Nouveau Musee National De Monaco yer alıyor.
Buradan Avrupa sosyetesinin gözbebeği St.Tropez’e gitmeyi tercih ederseniz yolu otoban olmadığı için ve yoğun trafik nedeniyle 2-3 saat sürüyormuş. Saint Tropez ününü 1950’lerde Bridge Bardot’nun başrolünü üstlendiği “ve Tanrı Kadını Yarattı” adlı filmin St. Tropez’de çekilmiş olmasına borçlu. Bu tarihten sonra sosyete buraya akın etmeye başlamış, daha sonra Louis de Funes’in TV dizisi “Le Gendarme” (Jandarma) yı 60’lı ve 70’li yıllarda burada çekmesi ile ününe ün katmış. Burada çok sayıda özel beach bulunuyor. St.Tropez’de çoğu Côte D’Azur kentleri gibi liman-Vieux Port, eski şehir-La Ponche ve yeni kısım olarak ayrılıyor. Şehrin ana meydanı ise Place des Lices. Bu meydanda haftada iki defa (salı ve cumartesi) market kuruluyormuş. Biz Monako ve Monte Carlo’nun keyfini sürmeyi tercih ettik açıkçası.
CÔTE D’AZUR 3.GÜN: ‘St.Paul de Vence’, ‘ Grasse’ ve ‘Cannes’
Bugünü Cannes’a ayırmıştık ama ‘Cannes’dan önce yol üzerinde görmemiz gereken yerler vardı. İlk durağımız gezi sonrası değerlendirmesinde hepimizin 1 numarası olan St.Paul de Vence. Fransa’nın güneyinde gezerken her kasaba bir öncekinden daha güzelmiş gibi geliyor insana ama burası bir başka gerçekten. Nice’e 20 dakika uzaklıkta. Bir Orta Çağ kasabası iken önce Picasso, sonra Chagall, daha sonra da Yves Montand ve Roger Moore tarafından keşfedilmiş. Yine hakim bir yamaca kurulmuş tarihi bir yerleşim yeri. Biz sabah kahvaltımızı burada vadiye karşı yaptık ve yediğim ‘comte’ peynirinin tadı hala damağımda… Burada oldukça önemli sayıda sanat galerisi var hatta iki dükkandan biri galeri. Ara sokaklar her biri ise bir diğerinde güzel. Hele benim gibi antika düşkünlüğünüz varsa, sizi fazlasıyla tatmin edecek dükkanlar da mevcut.
Daha sonraki durağımız 30 dakika mesafedeki Grasse’ı diğerlerinden ayıran özelliği parfüm konusunda uzmanlaşmış olması. Burada birçok ufak üreticinin yanı sıra ‘Fragonard’, ‘Galimard’ ve ‘Molinard’ gibi büyük parfüm üreticileri de var. Şehirde bir parfüm tarihi müzesi (Musee International de la Parfumeria) var ama Fragonard’ın binasının içerisindeki kolleksiyon da oldukça iyi. Ayrıca, çok yakın bir mesafede Fragonard’ın ücretsiz bir müze evi de var.
Öğleden sonramızı Cannes’da geçirdik. Buradaki ‘beach’ler oldukca keyifli. Biz Baoli Beach’i tercih ettik. Önce güzel bir öğlen yemeği, sonra sahilde güneşlenme. Deniz suyu sıcaklığı 16.5°C idi. Akşam üstü Cannes Film Festivalinin yapıldığı tiyatro salonu Palais des Festivals’i gördük, şehrin sokaklarında dolaştık.
Cannes’ın ana bulvarının adı La Croisette. Burası Cannes’ın en pahalı mağaza, restaurant ve otellerinin yan yana dizildiği yer. Tabii ki bunların önünde de Rolls Royce, Lamborginhi, Ferrari ve Bentley gibi arabalar da yan yana dizilmiş oluyor. Ama biz Monte Carlo’dan tecrübeli olduğumüz için fazla heyecan yapmadık. Cannes’ın en pahalı otelleri Martinez ve Carlton’un önündeki lükse ise ayrı bir parantez açmak gerekiyor. La Croisette bulvarının paralelindeki cadde ve sokaklarda ise biz sıradan dünyalıların alışageldiği yaşam tarzı var.
Cannes limanı yani ‘Le Vieux Port’ ve eski şehir ‘Le Suquet’ de mutlaka gezilmeli. Cote d’Azur şehirlerinin tümünde olduğu gibi burada da Petit Train adı verilen turistik bir tren var ve 8 euro karşılığında 1 saatlik bir Cannes gezisi ile her yeri görebiliriz.
Akşam yemeğimizi burada yedikten sonra Nice’e döndük.
SON GÜN: Ne yazık ki dönüyoruz…
Dönüş yolu başladı. Nice-Marsilya arası 2 saat ve uçağımız 17:20 idi. Marsilya havalimanına (yol tabelalarında Marignane yazdığını unutmayalım) vardığımızda aracımızı teslim ettik ve mahzunlaşarak Güney Fransa’ya veda ettik.
Yeme-içme önerilerime gelince
La Roustide (Nice)– Nisbeten arka sokaklarda bulunan mekanın özelliği muhteşem mutfağı. Başlangıçlar 6-15 €, ana yemekler 16-30 € ve tatlılar 4-8 €. Manzara beklentiniz olmamalı. Ama yemekler gerçekten inanılmaz. Servis üst düzeyde. Kesinlikle öneriyorum.
La Mome (Cannes)– Deniz manzarası olmasada sokaktaki masaları ile ortamın keyfini çıkaracağınız bir mekan. Yemekleri lezzetli, servis elemanları çok ilgili. Başlangıçlar 15-20 €, ana yemekler 24-35 € ve tatlılar 11-12 €. Mutlaka deneyin derim.
La Note Bleue (Monaco)- Deniz kenarında ve kumsalda yer alan bu mekan Monaco’nu keyfini çıkarmak için ideal. Mozarella tabağı-3 €, rizottolar ve makarnalar 13 €, tatlılar 6 €. Aynı zamanda caz klubü olarak da hizmet veriyor. Yemekler ortalamanın üzeri.
Côte’d Azur’da mutlaka…
Çıkarın-Muhteşem sahillerin ve plajlarin keyfini çıkarın.
Varın-Birbirinden güzel restaurantlarda Fransız mutfağının tadına varın.
İzleyin-Monte Carlo’da ihtişamı ve lüksü izleyin.
Oturun-En keyifli cafelerde oturun.
- Cafe de Paris
- Cannes
- Casino Monte Carlo
- Cassis
- Corniche Inferieure
- CÔTE D’AZUR
- Cours Saleya
- Grand Corniche
- Grasse
- Hotel De Paris
- Hotel Negresco
- La Croisette
- La Mome
- La Note Bleue
- La Roustide
- Mayonne Corniche
- Monaco
- Monako ‘Grand Prix’
- Monte Carlo
- Nice
- Parc du Cheteau
- Pl. Du Casino
- Promenade des Anglais
- Promenade du Paillon
- Restaurant Philip
- St.Paul de Vence
- The Champoins Promenade
- Vieux Nice
- Villa Ephrussi Rothschild
- Villafranche Sur Mer