Goncagül Haklar, Haziran 2022
Büyülü bir atmosfere sahip küçücük romantik bir şehir Brugge. Saatler sanki burada Ortaçağ’da durmuş veya Ortaçağ’da çekilen bir filmin içindesiniz. Arnavut kaldırımlı dar sokakları, rengarenk taş evleri, muhteşem meydanları ve tüm bunların arasında kıvrılarak akan kanallarıyla Brugge adeta gotik bir mücevher. Üstelik ağırladığı yüzbinlerce turiste hiç bıkmadan güleryüz gösteren sıcacık bir halkı var. Bir de buna leziz çikolatalarını, çıtır çıtır patates kızartmalarını, buz gibi biralarını ekleyince tadına doyulmuyor.
Belçika’nın Batı Flandre Kantonu’nun başkenti olan Brugge, Ortaçağ’da Belçika’nın merkeziymiş. Şehir Dijver ve Reie Nehirleri’nin kıyılarında bir Gallo-Roman yerleşim bölgesi olarak kurulmuş ve coğrafi konumu uluslararası bir ticaret merkezi olarak parlamasını sağlamış. İlk ticari borsa da 1200’lü yıllarda burada kurulmuş. Zaten adı liman ya da indirme bölgesi anlamına gelen Bruggia kelimesinden geliyor. 15.yüzyılda şehrin denizle bağlantısını sağlayan halicin alüvyonlarla kapanması Brugge’ü 4 asır boyunca dünyadan koparmış. Ortaçağ mimarisini tüm ihtişamıyla korumasının yanı sıra hala geleneksel yöntemlerle üretilen lezzetleri ve dantel işçiliğiyle UNESCO tarafından dünya mirasları listesine adını yazdırmasına da şaşırmamak gerekiyor. Şimdilerde modern Flaman Rönesansı’nın bir sembolü olarak yaşayan bir müze olan şehrin uzun yıllara dayanan tarihiyle büyüleyiciliğini koruyabilmesinin sırrıysa savaşlardan zarar görmeden çıkması, doğal afetlere maruz kalmaması ve aslına uygun olarak yapılan restorasyonlarla kültürel değerlerinin korunması.
Kuzey Avrupa’nın en güzel şehirlerinden biri olan Brugge turistik olarak da oldukça rağbet görüyor. Resmi olarak konuşulan 3 ayrı dil var: İngilizce, Almanca ve Fransızca. Hollandalı denizcilerin Belçika’da faaliyet gösterdiği zamanlarda Felemenkçe de konuşuluyormuş ama artık o kadar yaygın değil. Şehrin adı farklı dillerde farklı söyleniyor: İngilizce olarak Bruges, Almanca Brügge, Fransızca Bruges ve Felemenkçe Brugge. Şehrin bilinirliğini arttıran 2 tane film var. İlki 1981 yapımı olan Brugge, die Stille. İkincisi ve daha popüleriyse başrolünde Colin Farrell, Brenden Gleeson ve Ralph Fiennes’ın oynadığı 2018 yapımı In Brugge. Brugge şehrine gelmeden önce ikinci filmi izlemenizi özellikle öneriyorum.
Brugge gezilerinin olmazsa olmazı kanal turu. Şehrin güzelliğini bambaşka açılardan görebileceğiniz bu turlar botlarla yapılıyor. Bisiklet kiralayarak şehri ve çevresini dolaşmak da mümkün.
Denize olan yakınlığı nedeniyle Brugge’de hava çoğunlukla nemli. Yazları göreceli olarak serin ve günlük ortalama sıcaklık 20°C civarında, geceleri de 12-14°C oluyor. Kışlar ılıman ve sürekli olarak 0°C düzeylerinde seyrediyor. Geceleri de sıcaklık sıfırın altına inmiyor. En kuru günler yılın ilk zamanlarında olsa da en ıslak ve en kuru zaman arasındaki fark çok da büyük olmuyor. Şehir yürüyerek dolaşılacağı ve bot gezisi yapılacağı için bahar ve yaz ayları ziyaret için en uygun zamanlar ancak özellikle haziranın ikinci yarısı, temmuz ve ağustos aylarında turistik bir yoğunluk olacağı da unutulmamalı. Mayıs, haziranın ilk yarısı, eylül ve ekim ayları yoğunluk açısından daha sakin ve hava sıcaklığı da nispeten uygun oluyor.
Belçika’ya uçulduktan sonra 102 km’lik bir kara yolculuğuyla Brugge ulaşmak mümkün. Bunu arabayla yapabileceğiniz gibi havalimanından 25 dakikada Brüksel Midi Tren İstasyonu’na gidip buradan 1 saat sürecek bir yolculukla da ulaşabilirsiniz. Ben Paris’ten trenle gittim, araları yaklaşık 300 km idi. Diğer bir alternatif de Amsterdam üzerinden ulaşmak. Brugge tren istasyonu şehir merkezine 1,5 km uzaklıkta bulunuyor. Her yarım saatte bir başkent Brüksel’e (1 saat) ve Ghent’e (20 dakika) tren seferleri düzenleniyor. Ayrıca, trenle Antwerp (70 dakika), De Panne (1 saat), Knokke (15 dakika), Kortrijk (40 dakika), Ostend (15 dakika) ve Zeebrugge’ye (10 dakika) de gidebilirsiniz.
Brugge şehrinde görülecek yerleri 3,5 km’lik bir yürüyüş rotasıyla etkin bir şekilde gezebilirsiniz. Her noktada ne kadar zaman harcayacağınızı da zevkinize göre belirleyebilirsiniz. Ortaçağ döneminde Brugge şehrinin etrafı sur, hendek ve savunma kuleleriyle çevriliymiş. Surların büyük bir kısmı 19. yüzyılda yıkılmış ve günümüzeyse sadece hendeklerle dört dev kapı kalmış. Bunların arasında Kruispoort en ihtişamlı ve kendi başına bir kale gibi görüneni. Diğerleriyse azametli Smedenpoort, etrafında bir çok kuğu bulunan Ezelpoort, Kruispoort ve Gentpoort.
Trenden inip veya aracınızı park edip şehre doğru yöneldiğinizde iki katlı renk renk evler ve taş döşeli yollar sizi karşılayacak.
İlk durağınız Burg Meydanı olmalı. Burası 9.yüzyıl itibariyle Flander Kontlarının yönetim için seçtiği yer olduğundan küçük ama şehrin en ihtişamlı meydanları arasında. Alan önemli mimari eserlere de ev sahipliği yapıyor. Bruges Belediye Sarayı (Stadhuis, Bruges City Hall) bu binalardan ilki. Yapımı 1376 yılında tamamlanmış. Farklı zamanlarda yapılan eklemelerle Gotik özelliklerine Rönesans ve Neo-klasik unsurlarda eklenmiş. Gotik konsey odası binanın ilk katında yer alıyor, tavanları muhteşem Orta Çağ oymacılığıyla süslü ve içerisinde dökümanları ve sanat eserlerinin sergilendiği ayrı bir oda da bulunuyor. Girişi ücretli ama Musea Brugge Card kullanırsanız ücret ödemeden gezebiliyorsunuz.
Belediye binasının hemen solunda bulunan ve eskiden adliye olarak kullanılan beyaz renkli Brugse Vrije (Özgürlük Sarayı) şehrin en önemli Rönesans dönemi örneklerinden biri. Bu iki binanın arasındaki kemerli geçiş Burg Meydanı’nı balık pazarı Vismarkt’a bağlıyor. Bu sokağın adı Blinde-Ezelstraat (Kör Eşek Sokağı). Özellikle sokağa doğru ilerleyip görkemli kemeri mutlaka bir de arka tarafından görmek gerekiyor.
Meydanın sağında yer alan Basilica of the Holy Blood (Kutsal Kan Kilisesi), Hristiyanlar için oldukça önemli bir dini yapı. 12.yüzyıl’a tarihlenen bu kilisede üzerinde İsa’nın kanı olduğuna inanılan bir bez parçası var. İkinci Haçlı Seferi’nde Kudüs’ten getiriliğine inanılan ve kristal bir muhafazada tutulan bez her cuma günü ziyaretçilere gösteriliyormuş. Mimari tarzı Romanesk ve Gotik, dış cephesi Flander kontlarının heykelleriyle süslenmiş. Her gün 09:30-12:00 ve 14:00-17:00 arası açık. Kiliseye giriş ücretsiz ama müze bölümü kişi başı €2,5.
Artık kanalların keyfini sürme vakti geldi. Meydandan çıkıp dümdüz ilerlediğinizde sizi Rozenhoedkaai (Rosary Rıhtımı) karşılıyor. Brugge’ün en romantik yerlerinden biri burası. Groenerei ve Dijver kanallarını buluşturan Rosary Rıhtımı Brugge’ün en çok fotoğraflanan bölgelerinden. Eskiden tuz ticaretinin yapıldığı bu rıhtımın çevresi eski evler ve tarihi yapılarla çevrili. Rıhtım aynı zamanda kanal turlarının başlangıç noktalarından biri. Brugge’ün en sevilen biracılarından biri olan 2be de burada yer alıyor.
Eğer acıktıysanız nefis patates kızartmalarıyla ünlenmiş Casa Patata’da kanal manzarasına karşı bir öğle yemeği molası verilebilir. Patates kızartmasının ilk önce Belçika’da mı yoksa Fransa’da mı ortaya çıktığı hâlâ tartışmalı ama dışı çıtır içiyse yumuşacık patates kızartmalarıyla Brugge oldukça iddialı. Üstelik sadece ketçap ve mayonez değil, birbirinden değişik soslarla servis ediyorlar. Kanal sağınızda kalacak şekilde yürümeye devam edip soldaki dar sokağa saparsanız, ilerde sakin ve huzurlu Arentshof Avlusu ve sonrasında Bonifacius Köprüsü sizleri bekliyor. Brugge’ün en fotojenik yerlerinden biri olan bu köprü Gruuthusemuseum’un hemen yanı başında. 20.yüzyılda yapılmış olmasına rağmen eskitilmiş görünümüyle Brugge mimarisine çok iyi uyum sağlamış. Efsaneye göre, bu köprüden geçtiğinizde karşı tarafta göreceğiniz ilk kişiyle evleneceğinize inanılıyor. Arentshof Avlusu Brugge’ün turist kalabalığından kaçmak ve kafa dinlemek için ideal. Avlunun içinde Arents Ailesi’nin evi bulunuyor ve bu ev günümüzde ressam Frank Brangwyn’in eserlerinin sergilendiği bir müze olarak ziyarete açık. Bu geniş koleksiyonu da Brugge’e bizzat kendisi bağışlamış.
Bonifacius Köprüsü ile Arentshof’tan görülebilen Church of Our Lady (Onze Lieve Vrouwekerk), Brugge’de taş ustalığını en iyi şekilde gösteren mimari eser olarak kabul ediliyor. İnşaatına 1270 yılında başlanan kilisenin inşası tam iki yüzyıl sürmüş ve 15. yüzyılda tamamlanmış. Kilisenin dış cephesi Gotik, içiyse Barok stilde yapılmış.
Kilisedeki şapellerden biri 1400’lü yıllarda adıyla anılan bir müzesi de bulunan Gruuthuse Ailesi’nin kişisel ibadet yeri olarak yapılmış. Bir diğer önemli özelliği de 122 metrelik çan kulesiyle Brugge’ün en yüksek noktası olması. Kule aynı zamanda Avrupa’nın en uzun tuğla kuleleri arasında ikinci sırada geliyor. Kilisenin bir diğer önemli özelliği Michaelangelo’nun İtalya dışında bulunan tek eseri olan Madonna ve Çocuk (Madonna and Child)’a da ev sahipliği yapıyor olması. Heykel Meryem’in gülümsüyor gibi olması sebebiyle de Michaelangelo’nun diğer eserlerinden ayrışıyor ve St. Peter Bazilikası’nda bulunan Pieta’ya da oldukça benzetiliyor. Burgonyalı Mary ile Cesur Charles’ın lahitleri de burada. Pazar hariç haftanın 6 günü 09.30-17.00, pazar günleriyse 13.30-17.00 arasında gezilebilir. Kiliseye giriş ücretsiz fakat Madonna ve Çocuk Heykeli’ni görmek için ücret ödemek veya Musea Brugge Card kullanmak gerekiyor.
Kilise solunuzda kalacak şekilde ilerleyip sola döndüğünüzde Avrupa’nın en eski sağlık kurumlarından biri olan St. John’s Hospital (St. John Hastanesi, Sint-Janshospitaal Museum) sağınızda kalacak.
12. yüzyılda gezginlerin ve hacıların sağlık hizmeti aldıkları ve barındıkları bir misafirhane olarak kurulan yapı zaman içinde eklemelerle rahibe ve keşişlerin kimsesizlere hizmet ettiği bir hastane halini almış. St. John Hastanesi 1978 yılında şehir dışındaki yeni bir binaya taşınana kadar burada hizmet vermiş. Şu an bir müze olarak kullanılıyor. Hastane, yıllar içinde çok kez yenilik ve ekleme çalışmaları gördüğü için dış cepheden Ortaçağ mimarisi gibi görünse de iç dekorasyonunda Romanesk, Gotik ve Neo-Klasik stillerin detayları görülebiliyor. Muhteşem ahşap tavanlara sahip salonlarda dönemin tıbbi aletleri ve tedavi teknikleri sergileniyor. Ayrıca, ünlü Flaman sanatçı Hans Memling’in eserleri de görülebilir. Kompleksin içinde hasta odaları, şapel ve kilise de mevcut. Pazartesi hariç haftanın 6 günü 09.00-17.30 arası ziyarete açık olan müzenin giriş ücretli ama Musea Brugge Card geçiyor.
Artık kanal turu yapmanın zamanı geldi sanırım. Rozenhoedkaai veya yakınındaki Nepomucenusbrug (Nepomucenus Köprüsü) kanal gezilerinin iki başlangıç noktası. Tur boyunca tarihi kanalları önünüzde de yılan gibi kıvrılırken rengarenk evler, pitoresk taş köprüler ve suda süzülen zarif beyaz kuğular size eşlik ediyor. Gotik üçgen çatılı Brugge evleri rengarenk; kan kırmızısı, bordo, tuğla rengi, sarı, beyaz, yeşil… Bunların suya aksiyse güzelliklerini ikiye katlıyor. Kanal turu yapan firmaların hepsi aynı rotayı izliyor. Tur yaklaşık 40 dakika sürüyor. En güzel manzaralar ve en rahat fotoğraf çekimi için botu ya da tekneyi kullanan kişinin hemen arkasına oturmayı unutmayın. Kanal turları 10:00-18:00 arasında yapılıyor.
Kanal turu sonrası Burg Meydanı’nın girişindeki Chez Albert’ten nefis bir Belçika waffle’ı yemek lazım. Aslında önünde oldukça uzun bir kuyruk oluyor ama kesinlikle buna değiyor. Brügge’ün bir diğer meşhur özelliği de dantelleri. Şehrin hemen her yerinde bulabileceğiniz 80’den fazla dantel dükkanı var. Brugge alışverişi odağında olanlar için Steenstraat, Geld Montstraat ve Jakobstraat caddeleri gidilmesi gereken önemli yerler.
Sonraki durağımız Markt Meydanı. Şehrin kalbi olan bu meydan 958’den beri şehrin hem ana alışveriş hem de iş merkezi. Canlı kafeleriyle her daim cıvıl cıvıl olan meydanı rengarenk binalar çevreliyor. Brugge genelinde Ortaçağ Gotik mimari izlenmekle birlikte Romanesk yapılar, Rönesans döneminden kalma Barok, Rokoko dokunuşlarla Neo-Gotik eserler ve az bir miktar da Yeni Sanat ve Art Deco örnekler de görülüyor. 14. yüzyılda Fransız Kralı’na karşı ayaklanmanın ilk tohumları yine bu meydanda atılmış. 19. yüzyılda Napolyon’un adı bu meydana verilmiş olsa da sonraları kaldırılarak eski adı olan Grote Markt yani Büyük Pazar’a geri dönülmüş. Meydanın etrafı eskiden esnafların kullandığı tarihi dükkanlarla çevriliymiş, 1995’te yapılan yenileme çalışmasıyla orijinaline sadık kalacak şekilde hepsi yenilenmiş ve dükkanların yerini restoran ve kafeler almış. Meydan içerisinde ünlü Belçikalı Jan Breydel’in heykeli var.
Meydanın en dikkat çeken yapısı Belfort Çan Kulesi (Belfry of Bruges, Belfort van Brugge). 1240 yılında yapımı tamamlanan 83 metre uzunluğundaki kule geçirdiği pek çok yangına rağmen günümüze gelmeyi başarmış. Eğer 366 basamağını tırmanmayı göze alırsanız tepesine çıktığınızda bütün şehri ayaklarınızın altına seren muhteşem bir manzarayla ödüllendiriliyorsunuz. Yukarı çıkarken görebileceğiniz inanılmaz saat mekanizması ve farklı melodiler çıkartarak bir nevi şehirdeki hayatı yönetmek, düşman geldiğinde haber vermek için tasarlanmış 47 çan mutlaka ziyaret edilmesi gereken yerler arasında bulunuyor. Ziyaret saatleri haftanın 7 günü 09.30-18.00. Bu tur için önceden mutlaka bilet alınması gerekiyor. Musea Brugge Card geçiyor.
Meydanın diğer önemli binaları Historium Müzesi (Historium Bruges) ve Posterjen (Brüj Postane Binası). Müze sanal gerçeklik gözlüğüyle sizlere unutamayacağınız bir Ortaçağ deneyimine çıkarıyor. Ziyaret saatleri haftanın 7 günü 10.00-18.00. Eyalet mahkeme binasının hemen yanında yer alan Brüj Postane Binasıysa yeşil zemine altın yaldızla Posterjen yazan tabelanın bulunduğu bina. Yan yana bulunan bu üç bina yani Historium, Eyalet Mahkemesi ve Brüj Postanesi farklı dönemlere ait Gotik mimariyi sergiliyorlar.
Tercihinize göre Brugge şehrinde ziyaret edebileceğiniz bir dizi müze var:
Çikolata Müzesi: Choco-Story
Çikolatanın Maya-Aztek döneminden başlayıp günümüze kadar gelen tarihinin ve üretiminin her ayrıntısını öğrenebileceğiniz müzede tadım da yapılıyor. Ziyaret saatleri 1 Ocak-30 Haziran döneminde 10.00-17.00, 1 Temmuz-31 Aralık dönemindeyse 10.00-18.00. Giriş ücretli, öğrenci indirimi var ve 0-6 yaş arası ücretsiz.
Dantel Merkezi: Kantcentrum
15. yüzyılda yaşlılar için huzurevi olan bina sonrasında restore edilerek Brugge’ün endüstriyel anlamda en önemli üretimi olan dantel için müze haline dönüştürülmüş. Aynı giriş biletiyle hemen yanında Kudüs Kilisesi (Jeruzalemkerk) de ziyaret ediliyor. Ziyaret saatleri pazar günleri hariç haftanın 6 günü 09.30-17.30. Giriş ücretli, öğrenci indirimi var ve 0-6 yaş arası ücretsiz.
Groeningemuseum
Jan van Eyck’in son dönem eserlerinin yanı sıra Paul Delvaux’un Serenity isimli eseri başta olmak üzere Pieter Bruegel, Rene Magritte, Hieronymus Bosch, Hugo Van Der Goes, Marcel Broodthaers ve Hans Memling gibi Belçikalı modern sanatçıların çalışmalarının bulunabileceği müze pazartesi hariç her gün 09.30-17.00 arası gezilebilir. Musea Brugge Card ile giriş ücretsiz.
Gruuthusemuseum
Groeningemuseum’a yürüme mesafesindeki Gruuthusemuseum adını Brugge’ün varlıklı ailelerinden olan Gruuthuse’ların evinden, yani müzenin bulunduğu yerden alıyor. Müzenin koleksiyonu başta Brugge çevresinden çıkarılan arkeolojik kalıntılarla oluşsa da günümüzde büyük bölümünde Gruuthuse ailesinin kişisel eşyaları (15-19 yüzyıl arasındaki dönemi ait mobilyalar, dantel ve seramik aksesuarlar) sergileniyor. Pazartesi günleri ziyarete kapalı. Musea Brugge Card’ı olanlara giriş ücretsiz.
Begijnhof (Ten Wijngaerde)
1245 yılında kurulan Begijnhof, dindar bir şekilde yaşayan ve evlenmek istemeyen ya da dul kalmış kadınlardan oluşan Beguin’lere ait özel bir yerleşim. Katolik kilisesine bağlı olan bu hemşire evlerinde yaşayan kadınlar kendilerini kiliseye adıyorlar ama rahibeler gibi bir yemine bağlı değiller. En yaygın oldukları 17.yy’da bu evlerin sayıları üç yüzleri bulmuş. Halen Hollanda ve Belçika’da varlıklarını sürdürüyorlar. Bu hemşirelerin yaşadığı evlerden biri olan Begijnhof da Brugge’ün en sakin ve en çok fotoğrafı çekilen yerlerinden biri. Her şeyleriyle kendilerine yeten Beguine’lerde bakımevi, çiftlik, bira yapım evi ve bazen de kilise bulunuyor. Girişinde bulunan oyma üzümler geçmişte sahip oldukları üzüm bağlarını ve sirke yapımında kullanılan üzümleri sembolize diyor. Begijnhof’ta yaşayan son Beguin’in 1927’de buradan ayrılmasının ardından Benediktin Tarikatı’na mensup kadınların evi olarak kullanılmaya başlanmış. Aynı eski zamanlardaki gibi kıyafetlerini giyiyor ve atalarının bazı örf ve adetlerini halen aynı şekilde sürdürmeye devam ediyorlar. Diğer evlerse sıradan vatandaşlar tarafından kullanılmakta. Sessiz hareket ettiğiniz sürece, Begijnhof’u gezip Beguin’lerin günlük yaşamını ve Brugge’ün sivil mimarisini gözlemleyebilirsiniz. Yerleşkeye giriş ücretsiz, örnek evi gezmek kişi başı €2. Musea Brugge Card’a ücretsiz.
De Halve Maan Müzesi (Huisbrouwerij De Halve Maan)
Biranın üretim süreçlerini anlatıldığı ve sonunda biranın ikram edildiği fabrika gezisi kırk beş dakika sürüyor. Ülkede mevcut olan yüz seksen bira fabrikası içinde en eskisi. 1856’dan beri altı kuşaktır aile işletmesi olarak üretimlerine devam ediyorlar. Terasında güzel bir şehir manzarası da var. Tur ücreti kişi başı 15€. Buranın ürettiği bira olan Brugse Zot şehrin birçok yerinde satılıyor. Ziyaret saatleri cumartesi günü hariç her gün 11.00-16.00, cumartesi günleriyse 11.00-17.00. Giriş ücretli.
Vakti olup daha ayrıntılı gezmek isteyenler için önerilerimi de ekleyeyim:
Minnewaterpark (Aşk Gölü)
Begijnhof’a ve tren istasyonuna çok yakın olan Minnewater Parkı tam soluklanmalık bir yer. Şehrin suya yansımasının en iyi görüntülenebileceği yerlerden biri de burası. Aşk Gölü olarak da bilinen geniş bir gölete sahip olan yerin ismi Minna adlı bir kızın görücü usulü evlendirilmekten kaçarken hayatını kaybetmesinden geliyor. Modern özellikteki Minnewaterbrug (Aşıklar Köprüsü) ve bolca yeşilliği ile ünlenmiş. Yerel inanışa göre bu köprüden birlikte geçen çiftler bir ömür boyu mutlu oluyorlarmış.
Groenerei Kanalı (Yeşil Kanal)
Sarmaşıklı evleri ve köprüleriyle yine fotoğrafçıların gözdesi olan bir yer. Groenerei’de hangi ev daha güzel insan seçmekte zorlanıyor. Kanalın en iyi manzaralarını Peerdenbrug Köprüsü’nden Meebrug’a karşı yakalayabilirsiniz. Nehir yemyeşil ağaçların ve 17. yüzyıla ait konakların arasından kıvrılarak akarken yukardaki katedralin kulesinin gölgesi de de suya aksediyor. Merkezden ne kadar uzaklaşırsanız kanallar o kadar sakinleşiyor, manzaralarda bir o kadar güzelleşiyor. Kanalın hem yanında şehrin balık pazarı Vismarkt var. Geçmişte ürünlerini Markt Meydanı’nın çeşitli yerlerinde satan balıkçıları meydanda oluşan kokuyu engellemek ve belirli bir noktaya toplamak için 1821 balık pazarına taşınmış.
Yel değirmenleri
Bir zamanlar Brugge şehrinin eteklerinde yirmi beş tane olan değirmenlerinden günümüze sadece dört tane kalabilmiş. Doğu tarafındaki Kruispoort ile Dampoort arasındaki parkta bulabileceğiniz yel değirmenleri yaz boyunca ziyarete açık. Koeleweimolen 1765 yılında yapılmış ve Dampoort’dan şu an ki yerine 1996 yılında taşınmış. Sint-Janshuismolen ise ilk yapıldığı yerden 1770 yılından beri hiç ayrılmamış. İkisi de Kruisvest üzerinde bulunuyor.
YEME-İÇME ÖNERİLERİ
Patates kızartması: Harika nehir manzaralı ve sakin bir yer olan Casa Patata’yı mutlaka öneriyorum. Diğer alternatifler Potato Bar ve Frituur de Gentpoorte. Ayrıca, Markt Meydanında park etmiş olan arabalardan denebilir.
Waffle: Chez Albert, Oyya, House of Waffles, The Old Chocolate House veya Balthazar. Belçika’da iki tür waffle var: Brüksel usulü dışı çıtır, içi yumuşak, dört köşeli, çikolata sosu ya da türlü başka soslar ve meyvelerle sipariş edebileceğiniz waffle ve Liege usulü sadece pişmiş hamur kıvamında, üstü karamelize bir şekerleyle kaplı olan. Liege usulü olanda tuzlu hamur ve üstündeki tatlı şerbet, hamurun yumuşaklığı ve dışındaki sert kısım birleşince değişik bir lezzet çıkıyor ortaya. Brugge’de daha çok bulunanı Brüksel usulü waffle.
Çikolata: Brugge dünyanın çikolata başkenti olarak kabul ediliyor. Şehir tam bir çikolata cenneti ve tatlı sevmeyen turistleri bile baştan çıkartacak kadar davetkâr vitrinlere sahip. Çikolatanız tartılıp paketlenirken ücretinden dolayı biraz hayıflanabilirsiniz ama lezzetler inanılmaz. The Old Chocolate House’da sıcak çikolata mutlaka içilmeli. Diğer öneriler Dumon, The Chocolate Line, Chocolaterie Spegelaere.
- Arentshof Avlusu
- Basilica of the Holy Blood
- Begijnhof
- Belfort Çan Kulesi
- Belfort van Brugge
- Belfry of Bruges
- Blinde-Ezelstraat
- Bonifacius Köprüsü
- Bruges
- Bruges Belediye Sarayı
- Brugge
- Brugse Vrije
- Brüj Postane Binası
- Burg Meydanı
- Casa Patata
- Chez Albert
- Choco-Story
- Çikolata Müzesi
- Dantel Merkezi
- De Halve Maan Müzesi
- Groenerei Kanalı
- Groeningemuseum
- Grote Markt
- Gruuthusemuseum
- Historium Bruges
- Historium Müzesi
- Huisbrouwerij De Halve Maan
- Jeruzalemkerk
- Kantcentrum
- Kudüs Kilisesi
- Kutsal Kan Kilisesi
- Madonna ve Çocuk
- Markt Meydanı
- Minnewaterbrug
- Minnewaterpark
- Musea Brugge Card
- Nepomucenus Köprüsü
- Nepomucenusbrug
- Onze Lieve Vrouwekerk
- Posterjen
- Rosary Rıhtımı
- Rozenhoedkaai
- Sint-Janshospitaal
- St. John’s Hospital
- Ten Wijngaerde
- Vismarkt
- Yeşil Kanal