Goncagül Haklar, Kasım 2019
Tarihinin, kültürünün ve geleneklerinin zenginliği ile bilinen, dünyanın en eski medeniyetlerinden Aztek ve Maya kültürünün iliklere kadar hissedildiği, eğlencenin hiç bitmediği, baş döndürücü lezzetlerin tadıldığı, kurukafaların ve kaktüslerin ülkesi Meksika’ya hoş geldiniz. Tulum ve Meksiko (Mexico City)’da toplam 5 gün olarak gerçekleştirdiğim gezimin ilk yazısında sizleri dünyalar güzeli bir tatil kasabası olan Tulum’a götüreceğim. Başkent Meksiko’yu anlattığım Meksiko yazısına bu link’ten ulaşabilirsiniz.
http://www.gezginbilgin.net/index.php/2020/01/15/meksiko-meksika/
Kuzey Amerika’nın güney yarısında bulunan federal bir cumhuriyet olan Meksika Birleşik Devletleri onlarca arkeolojik alan ve antik kalıntı ile bunların sergilendiği büyüleyici müzelere sahip. Bu özelliği UNESCO’nun Dünya Mirası olarak tanımladığı bölgeler bakımından Amerika kıtasında birinci, dünyada ise yedinci sırada olması ile taçlanıyor. Bir diğer özelliği de dünyanın en fazla doğal çeşitliliğe sahip ülkelerinden biri olması. Yağmur ormanlarından çöllere kadar oldukça geniş olan bu coğrafik yelpaze devlet koruması altındaki 2.500 tür canlı ve bitkiye de ev sahipliği yapıyor. Kuzeyinde Amerika Birleşik Devletleri, güney ve batısında Atlas Okyanusu, güneydoğusunda Guatemala, Belize ve Karayip Denizi, doğusunda ise Meksika Körfezi’nin bulunduğu düşünülürse 2 milyon km2’lik bu ülkedeki coğrafi çeşitliliğe de şaşmamak lazım. Meksika tektonik olarak ateşten bir çemberde yaşıyor. Bölgede sismik olarak aktif pek çok volkan var.
Tropikal iklimin görüldüğü Meksika’da ortalama sıcaklık 30°C. Yağışlı ve kurak dönemler var. Mayıs-Eylül arası yağışlı sezon, Ekim-Kasım ve Mart-Nisan iki mevsim arası geçiş ayları. Dolayısıyla hem yağış az hem de turistik açıdan fazla kalabalık olmuyormuş Aralık-Şubat ayları arası ise turistik açıdan en gözde dönem. Eylül-Ekim kasırga mevsimi, gitmeden önce kontrol etmekte fayda var.
Ülkede resmi olmamakla birlikte ağırlıklı olarak İspanyolca konuşuluyor. Bunun yanı sıra 60 civarında yerel dil var. Meksika bayrağındaki renklerin anlamlarını da açıklayayım: yeşil umut ve zaferi, beyaz ideallerinin saflığını ve kırmızı ülkeleri için canlarını veren kahramanları simgeliyor. Bayrağın ortasında yer alan armada kaktüsün üzerinde ağzında bir yılan olan kartal resmedilmiştir ve kökeni eski bir Aztek efsanesine dayanıyor.
Meksika kültürünün temel taşları olan Olmekler, Aztekler ve Mayalar dünyanın en eski medeniyetleri arasında bulunuyor. İ.Ö. 1200’lü yıllarda Olmekler 2 değişik bölgede yerleşmişler. En büyük Kolomb öncesi şehir olan Teotihuacan İÖ 100 ile İS 700 yılları arasında Meksiko yakınlarında mevcudiyetini sürdürmüş ve 200.000 nüfusuyla aynı adla anılan medeniyet güney Meksika’yı yıllarca kontrol altında tutmuş. Kolomb öncesi dönemin en parlak medeniyeti olarak kabul edilen Mayalar ise İS 250-900 yılları arasında bölgede hüküm sürmüş. Bir takvim ve yazı sistemi geliştirdikleri bilinen, kurdukları şehirlerdeki özen ile tanınan bu medeniyet artan nüfus ve bozulan ekolojik denge sonrası yok olmuş. 10.yy’dan itibaren yine Meksika kültürel hayatını etkileyen Toltek’leri görüyoruz. Tanrıları için insan kurban etmeleri ile bilinen ve toplu katliamlar yapan Toltek’lere ait buluntulara bir Maya yerleşkesi olan ‘Chichen Itza’da rastlıyoruz. Kolomb öncesi dönemin son medeniyeti ise Aztek’ler. 1427 yılında tarih sahnesine çıkıp uzun yıllar etkileyici yönetsel organizasyonları ile bölgeye hâkim olmuşlar. 1519 yılında İspanyol Cortés’in Meksika topraklarına ayak basması ile İspanyol hakimiyeti başlamış. Maya inanışına göre halk göklerden/denizlerden gelecek tanrıların varlığını bildiği için zırhlı kıyafetleri ile denizden gelen bu İspanyolları Tanrı sanarak direnmeden teslim olmuşlar. Durumun farkına vardıklarında ise İspanyollar ülkenin iç bölgelerine ulaşmış ve başkenti işgal etmiş durumdaymış. Kurulan bu İspanyol kolonisi 80 yıl içinde yaklaşık 24 milyon kişiyi katletmiş. Ülkeye gelen misyonerler ile ülke büyük oranda katolikleşmiş. Yakın tarihte önce İspanyollara daha sonra da Amerikalılara karşı bağımsızlık mücadelesi vermişler ama bu mücadele sırasında da halk hep zalim Meksikalı yöneticilerle ve adaletsiz gelir dağılımıyla uğraşmış. 1910 yılında halkın başlattığı devrim hareketi 1934 Lázaro Cárdenas’ın başa geçmesi ile sonlanmış. Yine değişmeyen gelir eşitsizliği 1994 yılında Zapatista Ulusal Kurtuluş Ordusu’nun doğmasına neden olmuş. Halen ülke ekonomik sıkıntılar, artan nüfusa bağlı sorunlar ve uyuşturucu trafiği gibi problemler ile uğraşıyor.
1.GÜN-KIZGIN KUMLARDAN SERİN SULARA
THY Meksika’da hem Cancún hem de Meksiko’ya direkt olarak uçuyor. Yolculuk 15 saat sürüyormuş. Ben öncesinde New York’da olduğum için 4 saat 15 dakikalık bir yolculuk ile Cancún’a uçtum. Bordo pasaport taşıyan Türk Vatandaşlarının seyahat öncesi elektronik olarak vize başvurusu yapması gerekiyormuş. Yeşil pasaport sahipleri için vize gerekmediği ile şahsi olarak konsolosluğa başvurmaları gerektiği gibi bir dizi karışık bilgilendirme mevcut. Ben konsoloslukla mailleşerek teyit ettim, eğer pasaportunuzda geçerliliği devam eden Amerika, Kanada veya Schengen vizesi varsa hiçbir vize veya işlem gerekliliği yok. Ayrıca, havaalanı personelleri son derece sevimli ve rahatlar, sorunsuzca gişelerden geçiyorsunuz.
Havaalanı çıkışında keskin bir sıcak ve nem bizleri karşıladı. Buz gibi New York soğuğundan 30°C’lik Cancún sıcağına bünyeler adapte olmaya çalışırken, daha önceden organize ettiğimiz aracımıza kurulduk. Tulum’a yolculuğumuz 1 saat 45 dakika sürdü, yollar oldukça geniş ve rahat, trafik sorunu yok. Cancún kitle turizmi ile tanınan, büyük otelleri ve hareketli yaşamı ile öne çıkan bir şehir. Yol boyunca da bu otellerin girişlerinden biri bitip diğeri başlıyor. Ama etraf oldukça yeşillik, dolayısıyla koca koca otel binaları göze çarpmıyor. Bu arada oteller yılbaşı hazırlıklarını da tamamlamışlar ve otel girişlerine noel babalar, penguenler yerleştirmişler. Ama benim zihnimde bunlar kar ve kış ile eşlenikli olduğu için 30°C’yi bulan sıcaklıkta palmiyelerin altına yerleştirilen noel baba ve penguenler beni bayağı gülümsetti.
Meksika ve tatil denince ilk akla gelen Cancún olmasına karşın bizim hedefimiz etnik özelliklerini korumuş butik bir kasabası olan Tulum. Yucatán Yarımadasının Karayip kıyısında bulunan Tulum, Cancún’dan Meksika’nın güney sınırına kadar ulaşan ve Riviera Maya olarak anılan sahil şeridinin içinde ve ‘Quintana Roo’ bölgesinde bulunuyor. Coğrafik olarak Meksika birden fazla saat dilimini kapsıyor, bu durum ülkede sorunlara yol açtığı için tek saat uygulaması var. Ama bu yöre bunun dışında dolayısıyla saatinizi ileri almayı unutmayın. Bir gezgini mutlu edebilecek pek çok özelliği bünyesinde bulunduruyor bu bölge; şahane kumsallar, muhteşem bir deniz, dalmak isteyenler için farklı alternatifler, cenote denilen doğal havuzcuklarda yüzme keyfi, arkeolojik buluntular ve olmazsa olmaz birbirinden lezzetli Meksika yemekleri…
Kasabanın doğal havası sizi hemen avucunun içine alıyor. Yağmur mevsiminden yeni çıktıkları için inşaat faaliyetleri hız kazanmış durumda, umarım bizlerin Bodrum’da yaptığı hatayı yapmazlar ve fazla şehirleşmezler. O kadar güzel, o kadar el değmemiş ki. Otelimiz Delek Tulum hasır çatılı bungolowları ve doğal bitki örtüsü ile bizi hemen etkiliyor. Özelliği eko-dost olması. Plastik atık üretmiyorlar, odalarda cam su sebilleri var ve suyunuzu cam bardağa dolduruyorsunuz. Ayrıca banyodaki sabun, şampuan, hatta güneş sonrası kremi bile çevreye zarar vermeyecek özellikte. Odanın dekorasyonu zaten anlatılmaz yaşanır nitelikte, ben susayım fotoğraflar konuşsun.
Üstümüzü değişip hemen kendimiz kumsala attık. Kum bembeyaz pudra niteliğinde. Hawai’den Madagaskar’a çok farklı kumsallarda yüzen biri olarak benim bile en iyiler listeme girmeyi başardı, o kadar etkileyici. Tulum’da deniz nasıl derseniz bence harika. Dalgalı denizi çok severim. Burada hem de bayağı iri dalgalar var. Denizin dibi aynı kumsaldaki gibi yumuşacık kum, ne taş var ne yosun. Belli bölgelerde kite surf de yapılıyor.
Kızım ile beraber sahilden yürüyerek öğlen yemeği rezervasyonumuz olan ‘Nomade Tulum Otelinin Restaurant’ı ‘La Popular’a gittik. Denizden gelen hafif bir esinti ile cıvıl cıvıl bir ortama eşlik eden harika lezzetler, iyi ki Tulum’dayız.
Nomade Tulum Oteli’nin hemen yanındaki bina ise Pablo Escobar’ın yazlığıymış. Şimdilerde o da otel olarak kullanılıyor.
Yemek sonrası bu sefer yoldan yürüyerek otelimize döndük. Bir gidiş bir geliş olan yol kenarında sağlı sollu dükkanlar var. Bunlar hediyelik eşyadan çok kıyafet, şapka ve takı satan tasarım dükkanları ve oldukça hoş yerler.
Sonrasında biraz keyif ve harika bir akşam yemeği. Bir sonraki gün için heyecanlıyız, oldukça ilginç bir turumuz olacak.
2.GÜN-CHICHEN ITZA ve CENOTE KEŞFİ
Bugünün programında hem Chichen Itza hem de cenote yüzüşleri vardı. Geziyi planlarken internetten bulduğum ‘Boutique Tours Mexico’ ekibi bizi saat 7:00’de otelimizden alacağı için biraz daha erken kalkıp gün doğumunun keyfini çıkaralım dedik. Doğu kıyısında olmanın avantajı ile Tulum’un kendine has görselinin harmanı doyumsuz bir manzara sundu bizlere, azıcık yeteneğim olsa şair de olurdum bestekarda…
Chichen Itza Valladolid ile Merida arasında bulunuyor. Rehberimiz Omar’ın espirili kişiliği ve harika enerjisi ile yol kısalıyor adeta. Tulum ile Chichen Itza arası yaklaşık 2 saat sürüyor ama arada saat farkını geri aldığımız için açılış saatinde yani tam saat 8:00 de vardık. Hedef ortam çok kalabalıklaşmadan ve hava çok ısınmadan gezmek. Rehberimiz Fernando bizi kapıda karşıladı ve hızlı, etkin, dolu dolu bir tur yaptırttı. Chichen Itza’nın Meksika dilindeki isminin İngilizce karşılığı ‘At the mouth of the well of the magicians of water’. İki adet ‘cenote’ye çok yakın olduğu için “Su Büyücülerinin Kuyusunun Ağzı veya Yakını” adını alan Chichen Itza Meksika’da en fazla ziyaret edilen ikinci arkeolojik alan. “El Castillo” yani kale de denilen Kukulkan Piramidi 07.07.2007 tarihinde seçilen dünyanın yeni yedi harikasından biri (diğerleri Çin Seddi, Petra, Brezilya’daki İsa heykeli, Machu Picchu, Roma Kolezyumu, Taç Mahal). Chichen Itza’nın bin yıllık öyküsünde Maya’lar ve Toltek’ler olmak üzere pek çok medeniyetin izleri var. İS 250-900 yılları arasında Orta Amerika’nın güneyinde hüküm süren Maya’lar ileri medeniyetleri ve özellikli eğitim sistemleri ile tarihçileri şaşırtıyorlar. Astronomi, matematik ve mimaride oldukça ileri oldukları gibi yerli Amerika’nın ilk yazılı diline de sahiplermiş. Matematik ve astronomi birleşimi ile kendi takvimlerini geliştiren Maya’ların mimari ile matematiği birleştirdikleri en önemli eser ise Chichen Itza. Değişik kaynaklara göre kuruluşu İS 415 veya 455. Maya etkisi 6-10.yy’lar arası izlenirken, sonrasında 15.yy’a kadar Toltek etkisi var. Kısacası burası tam bir kültürel füzyon. Maya’ların ortadan kalkma nedenleri aşırı kalabalıklaşan nüfus, hastalıklar, politik çalkantılar ve doğa olayları olarak gösteriliyor. İmparatorluğun güney bölümü bu nedenlerle tarih sahnesinden silinirken, kuzey bölümü ise İspanyol istilası tarafından yok ediliyor. Chichen Itza’da kazılara 1842 yılında başlamış. Tektonik hareketliliğin yoğun olduğu bölgede yapıların dayanıklılığı Maya mimarisinin teknik mükemmelliğine bağlanıyor. Ziyaretçi sayısı günde 8000’e ulaşabiliyor.
Alanda ilk durağımız top sahası oldu. Oynanan oyunun adı ‘tlachtli’ veya Maya dilinde ‘pok-ta-pok’. J.K.Rowling Harry Potter dizisinin ünlü sporu ‘quidditch’i yazarken esinlendi mi bilmiyorum ama bence bayağı benziyor. Oyun 7’şer kişilik takımlar ile oynanıyor, tahta sopalar ile topa vuruluyor ve 166×68 m’lik dikdörtgen sahanın iki kenarında bulunan halkalardan top geçirilmeye çalışılıyor. En ilginç özellik uzun kenarlara yakın durup elinizi çırptığınızda 7 defa eko vermesi. Her iki uzun kenar da gözle algılayamayacağınız şekilde iç bükey olarak yapılmış, uzun kenarlardan birinde orta taşlar büyükken kenara gittikçe taşlar küçülüyor, diğerinde ise tam tersi bir durum var. Duvarlardaki taş oymalarda kazananların karşı takımdakilerin kafalarını kestiği de betimlenmiş. Bu durum olasılıkla insan kurban etmeleri ile tanınan Toltek’leri anlatıyor ama günümüz sporunun centilmenlik, birleştiricilik ve ahlaki sınırlar içinde rekabet kavramları ile anılmasından mutluluk duyduğumu da eklemek isterim.
En önemli eser Kukulkan Tapınağı. Maya inanışına göre 52 yıllık döngüler var bu neden üst üste 3 tapınak inşa edilmiş. Halen görülen tapınağın altında kenarlardaki çukurlardan izlen ayrı bir tapınak, içinde ise sonografik olarak ortaya konmuş ayrı bir tapınak var. Dünyanın en yüksek üçüncü piramidi olan Kukulkan’ın her yüzünde 91 basamak bulunuyor ve 4 yüzde toplam 364 basamak var. En üstteki basamağı da ekleyince 365 ediyor. Piramit öyle yönlendirmişler ki; ilkbahar ve sonbahar ekinoksların gerçekleştiği anda gelen güneş ışıkları, piramidin çıkıntıları sayesinde, merdiven başlarında bulunan yılan başı yontusuna S’ler çizen bir gövde uzantısı oluşturuyormuş. Bu yılan, tapınağa adını veren ve Kukulkan adıyla bilinen ilahi tüylü yılan. Bunu gösteren bir fotoğrafı da aşağıya ekledim. Bir başka ilginç özellik ise tam karşısında durup alkışlayınca tepesinden kutsal kuşun ötüşünün duyulması. Bununda videosunu ekliyor, dikkatle dinlemenizi öneriyorum.
Günümüze kadar gelen binalar arasında Savaşçılar Tapınağı, yuvarlak gözlem alanı El Caracol, kuzey batıda Büyük Tören Alanı, Kafatası Duvarı, Jaguar Tapınağı, Kartallar Evi, kuzey doğuda Savaşçılar Tapınağı, Bin Kolon Gurubu, Pazar ve Tören alanı bulunuyor. Ayrıca, güney batıda Yüksek Rahip Mezarı var.
Araba ile gidenler için otopark mevcut. İçerde hediyelik eşya satan çokça işporta tezgâhı var. Ama ben ‘vergilendirilmiş kazanç kutsaldır’dan yanayım, bu tür satışlara pek itibar etmem.
Chichen Itza’da toplam 1-1,5 saat harcanabilir. Sonrasında, günün bizi en heyecanlandıran kısmı yani cenote yüzüşü için hazırdık. Chichen Itza’ya ismini veren ‘cenote’ler yani Meksika’nın doğal yüzme havuzları bu bölgenin en önemli coğrafik oluşumları. ‘Cenote’ yer altına sızan yağmur sularının kireç taşı kayaçlarını oyması ve sonrasında da çökmesiyle oluşan su dolu mağaralar aslında. Yucatan Yarımadası’nda yaklaşık 4000 tane var. En popüleri ‘Gran Cenote’. Çok turistik ve oldukça kalabalık oluyormuş. Chichen Itza’ya giderken araç yoğunluğunu da görmüştük. İncelediğimiz görsellerde en etkileyici olan ise suyun içine uzanan platformu ile ‘Suytun’ idi. Oraya vardığımızda otoparktaki sayısız turist otobüsünü görüp minik bir hayal kırıklığı yaşadık. Hatta içeri girmek konusunda tereddüt bile yaşadık ama iyi ki girmişiz çünkü gösteri amacıyla yapılan bir Maya tören canlandırması mevcuttu. Bu cenote’de sadece can yeleği ile yüzülüyor. İçerdeki kalabalık nedeniyle yüzmek hiç keyifli olmazdı ama tören çok ilginçti.
Cenote’de yüzememenin verdiği hayal kırıklığı ile oyuncağı elinden alınmış çocuk edasına bürünmüşken rehberimiz Omar hemen devreye girdi ve kendi ailesinin favorisi olan ve turistlerin hiç bilmediği Multun Ha Cenote’sine götürmeyi önerdi. Sanırım hayatımın en ilginç deneyimlerinde biriydi. Önce üzerinizdeki kimyasallardan arınmak için duş alıyorsunuz ve döner bir merdiven ile yerin 3 kat aşağısına iniyorsunuz. İşte orada mavi-yeşil bir hayal dünyası karşılıyor gezginleri, dipteki kayaların ve minik siyah balıkların göründüğü cam berraklığında bir su var karşınızda. Tahta platformun basamaklarından heyecan ile inip suyun serin kollarına kendimizi bırakıverdik. Cenote’de bizden başka kimse yok. Yüzdük, daldık, ne de olsa hayatta bir kez yaşanacak bir deneyim, tadını çıkarmamız lazım. Bir ne minik not, iphone 11 suyun altında çok iyi çekim yapıyor. Su ne kadar soğuk derseniz, yıl boyunca 24°C civarında oluyormuş. Bodrum’da denize girerken de bu kadar üşüyorum, üstelik bu kadar eğlenceli de değil.
Bir sonraki durağımız 50.000 nüfuslu bu ufacık bir şehir olan Valladolid. Burada halkın çoğunluğu Maya kökenli imiş, hatta rehberimiz Omar eşi ile burada tanışmış ve o da Maya kökenli imiş. Omar bize Maya dilinde de konuştu hatta kızının Maya dilinde ayrı bir adı olduğunu anlattı. Şehirde koloniyel bir mimari tarzı hâkim ve alçak katlı rengarenk binalar mecvut. Bana Küba gezimin rengarenk kasabası Trinidad’ı hatırlattı. Şehir adını İspanyol istilası sırasında o dönem İspanya’nın başkenti olan Valladolid’den almış. Aslında İspanyollar şehri önce bir lagünün yanına kurmuşlar ama nem ve sivrisinek nedeniyle 1545 yılında halen bulunduğu yere taşımışlar. Mevcut yerde eski bir Maya şehri olan Zaci veya Zaci-Val varmış ve bu antik şehire ait yapıların taşlarını mevcut binalarda kullanmışlar ki bu taşları bina duvarlarında görebiliyorsunuz. Maya’lar şehri İspanyollardan geri almak için bayağı uğraşmışlar ama başarılı olamamışlar. Şehrin en önemli yapısı olan “San Servacio o Gervasio” Katedrali merkezde bulunuyor.
Tulum’da sanatsal bir dokunuş için Hotel Azulik bünyesinde bulunan Sfer Ik’i ziyaret etmelisiniz. Bu interdisipliner yaratıcı müze mimari ile modern sanat alanında eserler önemli görsel artistlerin eserlerini harmanlıyor. Müzenin mimarisi gerçekten hayranlık uyandırıcı.
YEME-İÇME
Meksika yemeklerine aşırı düşkünlüğüm bu gezinin en önemli nedenlerinden biriydi. İfade etmeliyim ki hakkını da verdim. Meksika kakao, avokado, yer fıstığı, domates, mısır, vanilya ve ‘chili’ gibi bitkilerin anavatanı. Meksika mutfağının başlıca yemekleri arasında ‘guacamole’ (avokado sosu) ile salsa ve bunları yemek için mısır cipsi nachos, burrito (tortilla ile yapılan kapalı dürüm), tortilla ile yapılan Meksika usulü tost ‘quesadilla’, illa ki farklı malzemeler ile doldurulmuş açık dürüm ‘taco’lar, Acı sos (chili) ile yemeklere acı eklemek de olmazsa olmazları. Acı sos ile kaplı fırınlanmış dürümler (enchilada), mısır veya muz yaprakları ile pişen geleneksel ‘tamale’, çorbalar menudo ve pozole, deniz ürünü olarak ahtapot pulpo, baharatlı yengeç çorbası chipachole, limon veya lime ile marine edilmiş çiğ balık ‘ceviche’ en çok bilinenler. Tatlı ekmekler, çikolata, karamelize süt (dulce de leche, leche quemada) ise tatlıları.
İçeceklerden bahsetmeden olmaz; kemerleri bağlayın, tekilanın memleketindesiniz. Tekila, bölgeye özel yetişen mavi agave bitkisinden damıtılan bir içecek. Bu bitki ise sadece Meksika’nın Jalisco eyaletinde yetişiyor. Bu eyaletin dışında yapılan içkilere tekila demek mümkün olmuyor. Bu bitkinin kalbini bir fırında 3 gün pişirdikten sonra ortaya çıkan özlerden tekilayı damıtıyorlar. Meksika’da beyaz ve sarı olmak üzere iki çeşit tekila mevcut. Beyazlar 6 hafta fıçıda bekletiliyor. Daha uzun süre bekletilenler ise daha pahalı olan sarı renkli tekilalar. Beyaz tekila tuz ve limonla içilirken, sarı tekila tarçın ve portakalla içiliyor. Yine geleneksel bir lezzet olan isli tadıyla ‘mezcal’ ise içilme şekli olarak tekilaya benziyor. Kokteyllerin vazgeçilmezi ise tabii ki Margarita. Yeme-içme önerilerime gelince:
La Popular-Palmiye ağaçlarının gölgelediği mekân kumlar üzerine kurulmuş. Meksika mutfağının en sevdiğim üçlüsü guakamole-seviçe-tako. Fiyatlar 180-350 peso arasında değişiyor (peso’yu 20’ye bölerseniz dolar eşleniğini buluyorsunuz). Meksika’da fiyatlar taban, lezzetler tavan.
Casa Jaguar-Mumlar ile aydınlatılmış mekân son derece ilgi çekici. Tazecik otlardan yapılmış yerel meyvelerin de olduğu salata ile ahtapot ızgara gecenin yıldızları oluveriyorlar. Başlangıçlar 200 peso, ana yemekler 400-500 peso.
Raw Love Cafe-Öğlen atıştırması için ideal, mottoları çiğ ve sağlıklı beslenme, özellikle ‘bowl’ları çok lezzetli.
Todos Santos-Kişiye özel içecek karışımları ve kokteyller yapıyorlar. Nasıl bir lezzet istediğinizi söylüyorsunuz ve size özel bir tasarım yapıyorlar, bayağı eğlenceli.
Arca-Her gezimde favori aktiviteyi ve en beğendiğim restaurantı seçmek gibi bir geleneğim vardır. Meksika gezimin favori aktivitesi cenote yüzüşü iken açık ara en iyi restaurant Arca idi. Şefi ünlü Noma’dan ayrılmış ve Meksika kökenlerine dönerek civardaki flora ve faunayı temsil edecek şekilde mikromevsimsel bir menü tasarlamış. Tadacağınız lezzetlerin emsali ve alternatifi yok. Sunumlar anlatılmaz yaşanır. Biz kızımla paylaşarak 5 ayrı tabak denedik. MUH-TE-ŞEMMMM. Kesinlikle rezervasyonsuz gidilmemeli.
Vakti olupta daha uzun süreli bir Meksika gezisi yapabilecekler için diğer görülebilecek yerler ile ilgili de kısa bilgiler vereyim:
Mahahuhal
Tulum benzeri bir sahil kasabası
Merida
Yucatan Eyaleti’nin başkenti ve sokak fotoğrafçılığı için harika bir yermiş. Gerçek bir Meksika tecrübesi için gidilebilir. Maya dönemindeki ismi T’ho olan kentte nüfusun halen yüzde 60’ı Maya kökenli imiş. Tarihi bir Avrupa şehrini andıran Merida, sömürge döneminden kalma Fransız, İngiliz, Hollanda mimarisiyle şekillenmiş. Paseo del Adelantado Montejo, Merida Katedrali, Hidalgo Meydanı, Hükümet konağı, Peon Tiyatrosu mutlaka görülmesi gereken yerleri olmakla birlikte, tek katlı evleri, daracık taş sokaklarıyla Merida birkaç önemli Maya antik kentini içeren Puuc Rotasının başlangıç noktasında yer alıyor. Bunun dışında serinlemek için Progreso bölgesindeki plajlar yalnızca 40 dakikalık mesafede, zira kent Meksika Körfezi’ne yaklaşık 35 km uzaklıkta bulunuyor. Tulum’a uzaklığı 6 saat.
Las Coloradas ve Isla Holbox
Meşhur bir tuz gölü olan Las Coloradas ve Holbox adası çok farklı bir deneyim sunuyor. Las Coloradas rengi içindeki planktonlar, kırmızı algler ve tuz karidesler nedeniyle pembe. Flamingo, deniz kaplumbağaları ve her çeşit deniz kuşuna ev sahipliği yapıyormuş. Flamingo’ların pembe olmasının nedeni, bu pembeleşmiş organizmaları yemeleriymiş!.. Holbox adası da yine bembeyaz kumlu plajlarıyla meşhur tropik bir ada.
San Cristóbal
Meksika’daki en güzel koloni şehirlerinden biri olan San Cristóbal, Jovel Vadisi’nde kurulmuş ve Arnavut kaldırımlı sokakları, kiliseleri, küçük meydanları, kırmızı kiremitli evleri ve çiçek dolu bahçeleri ile ünlü. Sevimli vosvosların, yakın köylerden gelip, kendi ürettikleri birbirinden sevimli rengarenk yün hayvan figürlerini, renkli örme bilezikleri tüm gün aynı sokakları turlayarak satan onlarca kadın ve çocuğun kenti olarak anlatılıyor. San Cristóbal Katedrali, Santa Domingo Kilisesi ve Manastırı, La Caridad Kilisesi, San Nicholas ve San Francisco Kiliseleri, La Casa de la Sirena, El Palacio Municipal San Cristóbal’de mutlaka görülmesi gereken adresler olarak verilmiş.
Cancún
Meksika’nın en önemli turizm merkezi olup Maya Rivierası’nda yer alan Cancún, Cancún Adası ile Cancún Kentinin kapladığı kıyı kesimindeki sayısız beyaz kumlu plajları, palmiye koruları ve mercan kayalarıyla ünlü. Şnorkelle yüzüp, sualtındaki güzelliklerini keşfedebileceğiniz Cancun’da bulunan dünyaca ünlü Museo Subacuatico de Arte (MUSA) ise İngiliz heykeltıraş Jason de Caires Taylor’un denizaltı galerisindeki 400 eserinin bulunduğu bir deniz müzesi. Mayaların doğurganlık tanrısı Ixchel Heykellerinin yer aldığı Isla Mujeres Plajı, Kuzey Kumsalı’ndaki popüler Fenix Lounge, trafiğe kapalı bir cadde olan Cancun’un tam kalbinde yer alan Avenida Hidalgo ise Cancun’da başılca gezilecek yerler olarak anlatılmış.
Uxmal
Maya uygarlığının Kolomb öncesi kentlerinden biri olan Uxmal Mérida’nın 78 km güneyinde yer alıyor. Yukateco dilinde “üç kez” anlamına gelen Uxmal, Yucatan Eyaleti’nde bulunuyor. Meksika’nın, Dünya Miras Listesi kapsamına alınmış sit alanı kabul edilen bölge 5. ve 6. yüzyıllar arasında kurulmuş. Mimarisi ise Puuc adı verilen dağ zincirindeki kentlerin karakteristik özelliklerini taşıyan Uxmal’ın yapılarının cephelerinde alt kısımlar sade, üst kısımlar işlenmiş halde oluyormuş. Yönetici Sarayı, Majisyen Tapınağı olarak da adlandırılan Kâhin Tapınağı, Devin Piramidi, yüksekliği 35 m, genişliği ise 53,5 m olan Büyük Piramit, dört kenarlı Rahibeler Manastırı, şimşek ve yağmur tanrısı Chaac’a adanan Kaplumbağalar Evi Uxumal’ın mutlaka görülmesi gereken yerleri arasındaymış. Maya’ların yağmur Tanrı Chaac maskesi gibi Yucatan’daki tapınaklarını ve saraylarının dış duvarlarını süsleyen tanrı maskeleri, Puuc stilinin önemli bir karakteristiği olarak biliniyormuş.
Oaxaca
Meksika’nın güneyinde bulunan bir eyalet olan Oaxaca’nın aynı isimli başkenti. Dağları, ormanları, vadileri, arkeolojik bölgeleri, kolonyal mimarisi, yüzlerce yıllık gelenek ve folkloru ile Meksika’nın en önemli turizm merkezlerinden biri. Oaxaca’da birbirinden farklı 3 kültürel özellik bulunuyor. Bunlardan ilki, 1529’da İspanyollar tarafından kurulan tarihi merkez, kasabanın 4 km güneybatısında yer alan Monte Alban Arkeolojik Alanı ve son olarak da Dominiklilerin 16. yüzyılda büyük bir manastır kurmak için ele geçirdikleri 12 km uzaklıktaki Cuilapan Köyü.
UNESCO’nun 1987’de kültür mirası ilan etmesiyle bugünkü Meksika’nın ortasındaki Monte Alban, toplam 1200 tarihi anıtıyla modern Oaxaca kent merkezi, kentin en göz alıcı mekanlarından birisi olan Anayasa Meydanı ya da bilinen diğer adıyla Zócalo ve yaklaşık iki yüzyıllık inşaatın sonunda tamamlanan Katedral Kuleleri mutlaka görülmesi gereken yerlerden. Santo Domingo, San Francisco, San Agustin, San Filipo Neri, Nuestra Señora de la Soledad gibi dini yapılar, Teatro Macedonio Alcalá, Museo de las Culturas de Oaxaca ve Cortes’in Evi, Juarez’in Evi gibi muhteşem aristokrat evleri ile mimari kalite aynı zamanda 19. yüzyıl binalarının karakterini de taşıyan bir kent burası.
Guadalajara
Ülkenin güneydoğu kesimindeki Jalisco Eyaletine bağlı olan Guadalajara Meksika’nın Meksiko City’den sonra ikinci büyük kenti. Şaşırtıcı derecede sakin, huzurlu ve samimi bir şehir olan Guadalajara, gelişmiş teknoloji sanayisi ile Meksika’nın silikon vadisi olarak da biliniyor. Kolonyal mimarinin başarılı örneklerini özellikle şehir merkezindeki binalarda görmek mümkün. Hafta sonları araç trafiğine kapatılan bisikletlilere sunulan caddeler Lopez Cotilla ve Colonias Americana, Guadalajara’nın başkenti olduğu Jalisco Eyaleti’nin en ilginç ve en turistik bölgesi Tlequepaque, Amerikalıların yaz tatillerini geçirdikleri Chapala Gölü, kentin önemli buluşma noktalarından Plaza Armas Meydanı mutlaka görülemesi gereken yerler arasındaymış. Alışverişin kalbinin attığı ve kafelerin sıralandığı Avenida Juarez de es geçilmemesi gereken noktalardan. Görkemli meydanları, onları süsleyen çeşmeleri, parkları, 16. yüzyıl tarihli katedrali, belediye binası, üniversitesi ve devasa kolonlarıyla tiyatro binası bir yana butikler, sanat galeri ve kafeleriyle dikkat çeken bir kent.
Puebla
Melekler Şehri olarak bilinen Puebla Oaxaca’da 344 km, başkent Mexico City’den 136 km uzaklıkta yer alan bir Meksika kenti. Dünya Kültür Mirası Listesinde bulunan Puebla’da 16.yy tarihli barok mimari tarzda yapılmış yaklaşık 5000 kolonyal yapı yer alıyor. Bu şehir, etkileyici mimarisinin dışında, Arap ve İspanyol etkilerinin hâkim olduğu oldukça lezzetli bir mutfağa da sahipmiş. Puebla şehrindeki tarihi evlerin önemli bir özelliği, evlerin dış yüzlerinin seramiklerle kaplı olması. Duvarlarında insan figürlerinin yer aldığı House of Dolls, yanan ışıkları ile Belediye Binası, Hz. İsa Kilisesi’nin beyaz çan kulesi ve Katedral şehrin mimarisini yansıtan en güzel yapılardan. Puebla’da ayrıca Talavera çömlekleri, ağaç kabuğundan elde edilen kâğıda yapılan resimler, oniks ve mermer heykeller gibi harika el işçiliği örneklerinin görmeniz mümkün.
Campeche
Meksika’nın güneydoğusunda bulunan bir kıyı şehri olan Campeche’nin kuzeydoğusunda Yucatán, doğusundan Quintana Roo, güneydoğusundan Belize, güneyinden Guatemala ve güney batısından Tabasco tarafından çevreleniyor. Konumu nedeniyle Yucatán Yarımadası’nın en önemli limanı olan kentte, korsanların limandan yola çıkan zengin mallar taşıyan gemilere saldırılar düzenlemesi nedeniyle İspanyol koloniciler kendilerini korumak için ünlü kale ve surları inşa etmişler. İspanyollar döneminde inşa edilen mimari eserlerin çoğu şimdi müze olarak hizmet veriyor. Puerta del Mar, Puuc, Kâhin (Büyücü) Piramidi, Kukulkan, Rahibeler Dörtgeni ve Valilik Sarayı Campeche’in başlıca gezilecek yerleri.
- Arca
- Aztek
- Büyük Tören Alanı
- Campeche
- Cancún
- Casa Jaguar
- Cenote
- Ceviche
- Chichen Itza
- El Caracol
- El Castillo
- Gran Cenote
- Guacamole
- Guadalajara
- Hotel Azulik
- Jaguar Tapınağı
- Kafatası Duvarı
- Karayip Denizi
- Kukulkan Piramidi
- La Popular
- Las Coloradas ve Isla Holbox
- Mahahuhal
- Maya
- Meksika Körfezi
- Meksiko
- Merida
- Mexico City
- Multun Ha
- Oaxaca
- Olmekler
- Puebla
- Raw Love Cafe
- San Cristóbal
- San Servacio o Gervasio
- Savaşçılar Tapınağı
- Sfer Ik
- Suytun
- Taco
- Tekila Margarita
- Todos Santos
- Toltek
- Tulum
- Uxmal
- Valladolid
- Yucatán Yarımadası
- Yüksek Rahip Mezarı