Goncagül Haklar, Şubat 2019
Her zaman gezginleri büyüleyen, ilk kez gideni de defalarca deneyimleyeni de şaşırtmayı başaran geleneksel, tarihi, dini, şatafatlı, lezzetli Roma… Yakaladığım bir hafta sonu tatilinde yine pusulam Roma’yı gösterince hem Roma’nın keyfini yeniden çıkarmaya hem de Lazio bölgesinin dillere destan Tivoli kasabasını keşfetmeye karar verdim.
Roma’ya ilk kez gidecekler için önerilerime linke tıklayarak ulaşabilirsiniz. http://www.gezginbilgin.net/index.php/2016/04/10/roma-floransa/
Roma’nın 30 km doğusunda bulunan ve küçük bir kasaba olan Tivoli, UNESCO Dünya Miras Listesi’nde bulunan 2 villaya ev sahipliği yapıyor. Tivoli’ye Termini tren istasyonundan Avezzano yönüne giden trene binerek 30 dakikada ulaşmak mümkün. Dikkat edilmesi gereken nokta inilecek istasyonun ‘Bagni di Tivoli’ değil, tünellerin sonrasındaki Tivoli istasyonu olduğu. İstasyondan çıkınca Villa D’Este tabelası görülüyor. Tabela takip edilerek rahatlıkla hedefe ulaşmak mümkün.
Villalardan ilki görkemli manyerist ve barok çeşmelerin süslediği muhteşem bahçeleriyle bilinen Villa d’Este. Hemen bir parantez açıp manyerizm akımından da bahsedeyim. 16. yüzyılda Rönesans mimarisinden erken barok mimarisine geçilen döneme adını veren manyerizm “içeriğini ve kullanılış yerini dikkate almadan sadece kalıpları tekrarlamak” gibi bir anlama sahip. Bu yüzyılda büyük mekanlar, daha serbest oranlar, mimarın yaratıcılığını öne çıkaran tasarımlar mimariye eskiye göre daha fazla çeşitlilik getirmiş. Manyerizm’in, 16. yüzyılın ikinci çeyreğinden itibaren çeşitli sosyal hareketlerin de desteklediği özgün bir üslup olarak kabul edilmeye başlamış.
Villa d’Este’nin çeşmelerin yanı sıra şelaleler ve yapay mağaralar ile düzenlenmiş bahçesinde su ve taşın sonsuz bir savaşı var. Birbirini takip eden kat kat teraslar adeta antik dünyanın harikalarından Babil’in asma bahçelerini günümüze taşımış. Tepede konumlanmış bu Rönesans sarayının freskleri de dillere destan. Kardinal Ippolito Il d’Este papalık makamını elde edemeyince yaşadığı hayal kırıklığını silebilmek için 1550 yılında muhteşem bir villa inşa etmeye karar vermiş (adı villa ama kendisi aslında saray). Planının hayata geçmesi ise yaklaşık 10 yıl sürmüş. Ressam-mimar-arkeolog Pirro Ligorio’nun planları, mimar Alberto Galvani tarafından hayata geçirilmiş. Villanın iç dekorasyonunda manyerizm akımının yıldızları çalışmış ve villa kardinalin ölümünden hemen önce 1572 yılında tamamlanmış. 1660-1670 yılları arasında yapılan restorasyonda ünlü sanatçı Bernini’de görev almış. Villa 18. yüzyıl boyunca kaderine terkedmiş ama 1867 yılında tekrar önemli bir kültür noktası haline gelmiş. Ünlü müzisyen Franz Liszt burayı sık sık ziyaret etmiş, hatta ziyaretlerinden birinde ‘Giochi d’acqua a Villa d’Este’yi bestelemiş ve son konserini de 1879 yılında burada vermiş. Villa 1.Dünya Savaşı’ndan sonra 1920 yılında bir kez daha restorasyon geçirmiş. İkinci Dünya savaşı sırasında 1944 yılında bombalamadan etkilenmiş ve ardından yine restore edilmiş. Koruma amacıyla son 20 yıldır sürekli bakım ve temizlik yapılıyormuş. Çeşmelerde kullanılan suyun temini için Tivoli’nin altından 600 metrelik bir tünel kazılmış, bu haliyle de Roma mühendisliğinin yaratıcılığının bir kanıtı adeta. En ilgi çekici çeşme olan ‘Fontana dell’Organa’ da sular org dinletisi eşliğinde 10:30 da akıtılmaya başlıyor ve her 2 saate bir dinleti tekrarlanıyor. Diğer bir ünlü çeşme olan ‘Fonta della Civetta’ da ise saat 10:00’da başlayıp her iki saate bir kuş sesleri dinletisi oluyor.
Villa’nın yemyeşil bahçelerinde su sesleri arasında dolaşmak ve doyumsuz vadi manzarasını izlemek insana huzur veriyor.
İkinci villa ise Roma İmparatoru Hadrian’ın evi ‘Villa Adriana’. Tivoli merkezinden 15 dakikalık bir taksi yolculuğu ile rahatlıkla ulaşılabiliyor. Milattan sonra 2 yüzyılda Roma İmparatoru Hadrianus için yapılan ve İtalya’nın en fazla ziyaret edilen antik kalıntılarından biri ilan villa 1999 yılında UNESCO Dünya Miras Listesine alınmış. Zeytin ve çam ağaçları ile bezeli bir alanda bulunan bu kalıntılar klasik Yunan mimarisinin özelliklerinin taşıyan ama Mısır etkilerinin de izlendiği yaklaşık 35 binadan geriye kalanlar. Yeşillikler içinde oldukça büyük bir alana yayılmış bolca havuz ve çeşme doğa ile uyum içinde sıralanmış durumda. Roma’nın en güçlü imparatorlarından olan ve Edirne’ye ismini veren Hadrian MS. 76 yılında doğmuş ve imparator Trajan’ın ölüm döşeğinde kendisini evlat edinmesiyle MS. 117 yılında imparator olmuş. Adına yapılmış 2 önemli eser günümüze kalmış durumda; İngiltere’deki Hadrian Duvarı ve Villa Adriana. Ünlü Pantheon’da Hadrian tarafından tamamlanmış bir eser. Antinous isimli 20 yaşında bir lejyoner ile eşcinsel ilişki yaşadığı iddia edilen İmparator Hadrian aşığının genç yaşta ölümünden/öldürülmesinden sonra tüm ülkede yas ilan etmiş, onu tanrı ilan edip birçok kente heykellerini diktirmiş, onuruna Antinoeia festivalleri düzenletmiş, adına 28 tapınak inşa ettirmiş, Nil Nehri kıyısında Antinopolis isimli bir şehir kurdurmuş, sikkelere tasvir ettirmiş ve bir takımyıldızına da adını vermiş. Louvre Müzesinde ve İzmir Arkeoloji Müzesi’nde Antinous’un heykelleri var.
Villanın en iyi korunmuş parçası ‘Canopus’ adlı havuz hemen yanındaki yapay mağara ‘Serapeum’. Havuzu çevreleyen Korint sütunlar Yunan mimarisinin etkilerini kanıtlar nitelikte. Serapeum’un ilginç şekilli kubbesi ile ilgili bir anekdot da var; devrin ünlü mimarı Şamlı Apollodorus (Apollodorus of Damascus) kubbeyi balkabağına benzetip “Git ve balkabağı çiz, bu mimarlık işleri ile ilgili hiçbir şey bilmiyorsun” demiş. Diğer önemli ünitelerden biri ortasında ada bulunan bir havuz-ki orijinalinde ada ahşap bir köprü ile kenara bağlıymış, dinlenme alanı, kütüphane, ısıtılmış havuzlar, çeşme ve sanat galerisinin bulunduğu ‘Maritime Theatre’. Zamanında binlerce kişinin yaşadığı ve mimari bir baş yapıt olarak nitelendirilen villada pek çok heykel ve mozaik eserde mevcut.
Roma’ya kadar gelmişken muhteşem İtalyan lezzetlerini tatmadan dönmek olmaz. Bizde 2018 yılı içinde yerel gurmeler tarafından en fazla önerilen yerlerden bazılarını deneyimledik.
Da Enzo al 29-Trastevere’de minicik bir restaurant. Mutlaka rezervasyon ile gidin. Burada yemek yiyebilmek için saatlerde kuyrukta beklemeyi göze alıyor müşteriler. Nefis bir burrata mozarella ile başlayın, yanındaki domates ve fesleğenlerin kokusunu derin derin içinize çekin. Ana yemekte biz tercihimizi ‘pasta cacio a pepe’den yana kullandık. Sadece tuz, karabiber ve peynir ile yalın bir şekilde lezzetlendirilmiş ev yapımı makarnanın tadı inanılmazdı. Makarna bitmesin diye hayatımın en yavaş yemeğini yemiş olabilirim. Tatlı için arada kalınca hem mascaponeli çilek hem de tiramisu siparişi verdik, pişman değiliz.
Osteria Barberini-> Bir önceki Roma gezimizin yıldızıydı, uğramadan edemedik. Yine mutlaka rezervasyonla gidilmeli. Şef Gabriel’in uzmanlık alanları trüf’lü tatlar. Hem siyah hem de beyaz trüf denenebilir. Biz siyah trüf ve ‘pecorino’ peynirli ‘bruschetta’ ile başladık. Sonrasında hem rizotto hem de ravioli yemeden olmaz. Sıcacık dekore edilmiş mekâna keten masa örtüleri ve zarif garsonlar eşlik ediyor. Mutlaka ama mutlaka gidilmeli. Lezzetler inanılmaz.
Osteria da Fortunata-Dükkânın hemen girişinde bir camekan içinde ustaların strozzapreti yaptığı lokal bir aile işletmesi. Birbirine yakın 2 şubesi var. Yine oldukça talep görüyor, bu nedenle rezervasyon ile gidilmeli. Önce bir peynir seçkisi ile başladık, sonra tazecik ve el yapımı ‘strozzapreti guanciale pecorino’ yedik, etleri meşhurmuş onu da tattık. Tatlısız olmaz deyip, bir tiramisu, bir de kırmızı meyveli panna cotta ile lezzeti tamamladık.
Da Tonino-Via del Governo Cecchio’da yine minik bir aile işletmesi. Rezervasyon ile gitmekte fayda var. Peynir ve et atıştırmalıklarından sonra bu sefer bir Amatriciana, bir de mantarlı bezelyeli makarna yedik. Lezzetleri gayet iyiydi. Ama önceki tercihlerimiz çıtayı çok yukarı koyunca ne yazık ki burası bizi yeteri kadar tatmin etmedi. Yemeği tiramisu ile sonlandırdık.
Hotel de Russie-İspanyol merdivenlerine 7 dakikalık yürüme mesafesindeki bu 5 yıldızlı otel akşamüstü keyfi için ideal. Antik Roma ve Art Deco mimarinin birleştiği otel de iki bina arasında kalan avluda bulunan cafe yemyeşil bir koruluğa bakıyor. Keyifli bir akşamüstü için ideal.
Roma’ya kadar gelmişken muhteşem güzelliklerinden de bir demet sunayım. Ayrıntıların yer aldığı ilk yazımı bu metnin başındaki linkte bulabilirsiniz.
Trevi Çeşmesi
İspanyol merdivenleri ve Eski Gemi Çeşmesi
Piazza Navona
Coliseum
Pantheon
Gece gece Roma
- Canopus
- Da Enzo al 29
- Da Tonino
- Fonta della Civetta
- Fontana dell’Organa
- Hadrian
- Hotel de Russie
- Lazio
- Manyerizm
- Maritime Theatre
- Osteria Barberini
- Osteria da Fortunata
- Roma
- Serapeum
- Tivoli
- Villa Adriana
- Villa d’Este