Goncagül Haklar, Ağustos 2017
Windows’un kar gibi beyaz bulutlarla bezeli masmavi bir gökyüzü altında sonsuza kadar uzanıyor izlenimi veren yeşil çimenlerin yer aldığı meşhur duvar kağıdının çekildiği yer olan Napa Vadisi, dünyaca ünlü şarap üreticilerinin şatolar veya modern yapılar içine boy gösterdiği bir bölge. Meşhur vadiye ulaşmak için öncelikle Napa’ya ulaşmak gerekiyor. Vadinin en güneyinde Napa yer alıyor. Kuzeye doğru giderken sırasıyla Yountville, Oakville, Rutherford, St.Helena’dan geçerek Calistoga’ya ulaşılıyor.
Napa Vadisi, Dünya’nın her yerinden hem doğa, hem de kaliteli şarap meraklılarını bölgeye çekmeyi başarıyor. Şarap diyince Ernest Hemingway’in ünlü sözünü paylaşarak devam edeyim: “Wine is the most civilized thing in the World”
Eğer şarap ve benzeri alkollü ürünleri tüketmiyorsanız, Anthony Bourdain, Roy Choi ve Grant Achatz gibi ülkenin en ünlü şeflerinin mezun olduğu okul olan ‘The Culinary Instute of America’ yani Amerika Mutfak Sanatları Akademisi’nin sizleri beklemesi de bölgenin cazibesini arttıran bir diğer unsur. Dünyanın alanındaki tek ve en özel kampüsü olarak kabul edilen bu aşçılık okulu, içerisinde bulunan ve öğrencilerin günlük projeleri olan ürünlerin ikram edildiği pastanedeki tasarım pasta ve yemekleri, yine okul içerisinde düzenlenen küçük eğitimleri ile size unutulmayacak bir gün yaşatacak. Hayaliniz profesyonel olmak olmasada, okulun haftasonları düzenlediği iki saatlik atölyelere katılıp İtalyan ya da İspanyol mutfağının spesiyalitelerinden birkaçını öğrenmek mümkün. Kurslar yaklaşık 100 dolar. Akademinin içindeki müze de görmeye değer.
Biz Napa Vadisi’ne Los Angeles’dan ‘Route 1’i kullanarak geldik, ama bir diğer alternatif San Fransisco’ya uçmak ve sonrasında karayolu ile ulaşmak.
Öncelikle belirtmeliyim ki, eğer bu bölgede bir kaç gün geçirmeyi hedefliyorsanız konaklama yapacağınız yer kesinlikle Napa olmamalı! Biz bu hataya düştük, aman diyeyim önerime kulak verin! Napa genel itibariyle az gelişmiş bir Amerikan kasabası kıvamında. Ama Yountville muhteşem. Pırıl pırıl, rengarenk, çiçekler içinde.
Napa merkezinde şarap satılan dükkanların yanısıra, birkaç küçük kilise, aynı zamanda konserlerin de verildiği bir sinema var.
Bizim orada olduğumuz dönemde ortasından geçen nehir mevsim itibariyle kuruyarak şehire ayrı bir sevimsizlik katmıştı. Şehir merkezinin biraz güneyinde Historic Napa Mill (Tarihi Değirmen) bulunuyor. Napa’nın “Hiç mi güzel yönü yok?” diye soracak olursanız, bence en güzel yönü şehrin tam merkezinde yer alan devasa Oxbow Public Market. Yerel markaların taze ve lezzetli ürünleriyle yer aldıkları bu mekan tam bir lezzet vahası. Burada Hog Island İstiridye Barı’nda hayatınızda yediğiniz en lezzetli tatlı su istiridyelerini tadabilirsiniz. Seçtiğiniz eti dilediğiniz gibi pişirtebileceğiniz ızgaracısı, peynircisi, pizzacısı, ne ararsanız var. Tatlı içinse önerilerim organik dondurmalarıyla öne çıkan Three Twins, birbirinden lezzetli cupcake’leriyle Kara’s Cupcakes veya muffinleriyle ünlü Model Bakery.
Napa’da sadece öğlen ve akşam saatlerinde hizmet veren bir trenle vadide yavaş yavaş yol alıp aynı zamanda yemek yiyebiliyorsunuz. Yalnız, bu trene binip yemeğinizi yiyebilmek için daha önceden rezervasyon yapmanız gerekiyor. Ancak bu tren bir gezi treninden çok, bir yeme-içme treni olduğundan gerçekten çok yavaş ilerliyor. O yüzden buna binmeyi tercih ederseniz ana hedefiniz gezmekten çok, yemek olmalı.
Hoş bir mimari deneyimi de paylaşmadan geçmeyeyim. Ünlü Avusturyalı mimar Hundertwasser tarafından tasarlanan ve kendi özgün mimari tarzını tam olarak yansıttığı Quiote Winery vadi için hoş bir renkli detay (Viyana’ya gidenler mimar Hundertwasser’in özgün mimari anlayışına aşinadır-ben de Viyana gezi yazımda değinmiştim).
Napa Vadisi ve civarında üzüm yetiştirilmesi 150-170 yıl öncesine dayanıyormuş. Bölgeye göçmen olarak gelen İspanyol, İtalyan, Yunan ve Almanlar, beraberlerinde getirdikleri üzüm fidanlarını bu topraklara ekmişler. İlk kapsamlı üzüm bağı 1838’de George Yount tarafından kurulmuş. Göçmenler önce kendileri için başladıkları şarap üretimini, daha sonra ticari olarak sürdürmeye devam etmişler. 1861 yılında da ilk ticari şaraphaneyi Charles Krug kurmuş. 1889 yılına gelindiğinde şarap yapan üretici sayısı 140 civarına yükselmiş. 1920 yılında başlayan ve 13 yıl devam eden ‘Alkollü İçki Üretiminin Yasaklanması’ yasası, sonrasında Büyük Ekonomik Buhran (1931) ve II.Dünya Savaşı şarapçılığı büyük bir sarsıntıya uğratmış. 1965 yılında Robert Mondavi, Charles Krug’dan ayrılıp kendi şarap işini kurmuş ve geliştirmiş. Yıllar içinde şarapçılık bu bölgede oldukça gelişmiş. 1976 yılında Paris’te yapılan bir şarap tadımı yarışmasında Napa şarapları özellikle ‘Chardonney’ ve ‘Cabernet Sauvignon’ dalında bir çok ödül kazanmışlar. Napa şaraplarının ünü bu yarışmadan sonra daha da artmış. Hatta Fransız, Alman, İtalyan ve Avustralyalı firmalar bu bölgeye yatırım yapmaya başlamışlar.
Bugün Amerika’nin Kaliforniya eyaleti tüm ülke şarap üretiminin %90’ınını gerçekleştiriliyormuş. Napa Vadisi ise Amerika’da üretilen şarapların sadece %4’ünü karşılamasına karşın kalitesi sayesinde haklı bir üne sahip. Napa bölgesinde en çok üretilen ve popülerliğine göre şarap çeşitleri sırasıyla:
- Cabernet Sauvignon
- Chardonnay
- Merlot
- Sauvignon Blanc
- Pinot Noir
- Zinfandel
İtalya, Fransa, İspanya’dan sonra ABD Dünya’nın 4.büyük şarap üreticisi. Bunu ise akılcı pazarlama stratejisine borçlu. Aslında kişi başına düşen şarap tüketimi yılda 10 şişe iken, bu oran Fransa ve İtalya’da 100-150 şişe civarında. Ülkede bira ve viski tüketimi daha fazla iken, gelişen teknoloji, şaraba yapılan yatırımlar ve reklam ile bugün büyük bir şarap endüstrisi yaratılmıştır. İstatistikler ülkemizdeki bağların Amerika’da var olan bağların iki katı olduğunu belirtiyor. Ancak, bu bağlardaki üzümlerin % 2’lik bir kısmı şarap yapımı için kullanılıyormuş.
Yemek ve şarap doğru şekilde birbiriyle eşleştirilirse, bu yemeğin lezzetini de arttırır mantığından hareket ederek, bugün bu yörede çok ünlü şefler ve restaurantlar yer alıyor. Hele bir tanesi var ki 2003 ve 2004 yılında “Dünyanın en iyi restaurant’ı seçilen ve her yıl bir çok ödül kazanan ‘The French Laundry’. Michelin’in verdiği en yüksek değerlemeye sahip 3 yıldızlı The French Laundry’de yemek yemek bizim gibi faniler için oldukça riskli. “Çok pahalı” ya da “inanılmaz pahalı” olarak kategorize edilen bu restorana yenecek yemeğin ardından tatilin geri kalan bölümünde öğünler etraftaki ağaç yapraklarını kemirme ile sonuçlanabilir. Şef Thomas Keller yönetiminde yapılan yemekleri ile ünlü bu oldukça pahalı mekana gitmek isterseniz en az 3-4 ay önceden rezervasyon yaptırmak şart deniyor.
Napa Vadisi ve çevresi yıl boyunca çeşitli kültürel etkinliklere de evsahipliği yapıyormuş. 2006 yılından bu yana ‘Festival del Sole’ etkinliği düzenleniyormuş. Bu etkinlik ile şarap, yiyecek, sanat ve müzik bütünleşiyormuş.
Vadide Napa’dan kuzeye gidildiğinde önce Yountville, sonra Oakville, en sonra ise St. Helena yer alıyor. En yakındaki Yountville 14 dakika uzaklıkta, buradan St.Helena 10 dakika sürüyor.
Yountville bence tüm vadinin en güzel yerleşim yeri. Az önce bahsettiğim ünlü restaurant French Laundry Yountville’de (Michelin yıldızı almayı hedefleyecek kadar iddiali bir mekan açan kişi neden böyle bir isim tercih eder, bunu hala sorguluyorum). Burada yemek yiyemesek de French Laundry’nin alt şubeleri Bouchon Bistro ve Bouchon Bakery bizim gibi halktan kişilere hitap ediyor. Nitekim, her sabah kahvaltımızı Yountville’e gidip Bouchon Bakery’de yaptık. Denediğimiz her ürün oldukça lezzetliydi. Sevimli minik bir bahçesi de var.
Yountville’de konaklamayı hedefleyenlere orada keşfettiğim bir önerimi de sunayım: ‘Napa Valley Railway Inn’. Adından da anlaşılabildiği gibi tren vagonlarının otele dönüştürülmüş hali, bence oldukça ilginç bir deneyim olabilir.
Yountville’de balon turları da varmış, ama biz Anadolu’nun bağrından kopup gelmiş, Ürgüp-Göreme tecrübesi yaşamışlar için pek heyecan verici olmayabilir. Yountville’deki şarap üreticilerinden en ünlüsü Silverado.
Oakville tüm vadide en fazla önerilen şarap üreticisi olan Opus One Winery’ye ev sahipliği yapıyor. Baron Philippe de Rothschild ile Robert Mondavi ortaklığı olan bu tesis, bağların arasına konumlanmış modern ve yalın mimarisi ile oldukça ilginç. Tadım için sundukları şarap olan ‘2013 Vintage’ın kadehi 50 dolar ama bahçede klasik müzik eşliğinde bu kadehi yudumlayacağınız harika bir ortam da sunuyorlar.
St. Helena’ya yolunuz düşerse bölgenin bir diğer ünlü lezzetiyle tanışma şansı yakalayabilirsiniz. St. Helena Zeytinyağı Fabrikası farklı yörelerden zeytinyağı, acı biber ve portakal aromalı yağlar ve şarap sirkeleri satıyor. Eskiden banka olarak kullanılan binanın kasası bu günlerde tadım odası olarak hizmet veriyor. Burada yağları tadabilir ve hangi yemek için hangi yağın kullanılması gerektiğini öğrenebilirsiniz (St. Helena Olive Oil veya Round Pod Olive Oil).
St. Helena’nın en önemli şarap üreticilerinden biri Beringer. Muhteşem bir bahçesi var. İnternet üzerinden programlarını kontrol etmenizi öneririm, çünkü canlı müzik dinleme olanağı var, yani keyifli bir ortamda hoş bir deneyim.
Brix St. Helena’da çok rağbet gören bir restaurant. Arka terasından gözüken sekiz dönümlük bahçe ve bağının manzarasının güzelliği özellikle anlatılıyor. Girişteki şarap dükkanında da Kelleher bağının aynı etiketli şaraplarını almak mümkünmüş.
Sattui ise şarap üretim tesislerinin yanı sıra keyifli bahçesi ve kendin pişir-kendin ye özelliği ile ilgi çekici.
Vadini en kuzey ucu Calistoga. Napa Calistoga arası 40 dakika. En ilginç şarap üreticisi Orta Çağ Şatosu seklindeki binasıyla Castello di Amorosa. Bünyesinde küçücük bir hayvan parkı da var. Buraya giriş ücreti de 19$.
Diğer önemli üreticiler Sterling, Chateau Montelena, Clos Pesage, Bennett Lane. Chateau Montelena’nın Çin bahçesi olarak düzenlenmiş minik bir gölü var. İlk ödüllü Chardonnay da bu üreticiye ait.
Sterling ise tepede konuşlandığı için terasından tüm vadiyi seyretmek mümkün. Sterling diğer şarap imalathanelerinden biraz farklı, çünkü içinde aynı zamanda bir de teleferik yapılmış. İmalathanenin olduğu binaya bu teleferiğe binerek çıkılıyor. Buraya giriş bedeli ise rehberli tur alırsanız 35$, eğer rehbersiz gezmek isterseniz de 28$. Bu ücrete tadımını yaptığınız 3 kadeh şarap da dahil. Turun sonunda isterseniz satış mağazasından buranın şaraplarından da satın alabiliyorsunuz.
Yemek icin tek önerim var. Tüm Napa gezimizin açık ara yıldızı Solbar. Hem açık havuzun kenarında, hem de kapalı alanda yer alan 2 adet restaurantı var. Mutfakta kullanılan sebze ve otlar arka bahçede yetiştiriliyor. Yemekler muhteşem, ortam şahane. Uzun bir şarap listesinin yanı sıra restoranda değişik kokteyllerden oluşan bir de ‘happy hour’ mönüsü var. Kesinlikle öneriyorum.
Calistoga termal su kaynakları ile de biliniyor. Özellikle önerilen Indian Spring Spa. 1913 yılına tarihlenen termal olimpik havuzun keyfini çıkarmak ve masaj yaptırmak gibi hoş seçenekler var.
Sonoma ise Napa’nın batısında bulunuyor. Aradaki mesafe 22 dakika. Bu civarda gezilecek yerler arasında Di Rosa Sanatevi başı çekiyormuş. Carneros Tepeleri’ndeki genç sanatçıların işlerine verdiği destekle tanınan koleksiyoncu Rene di Rosa’nın eski evi, sanatseverler için adeta bir mabetmş. Tavuskuşları, heykellerle süslü tepeleri ve gölüyle Di Rosa hem kalıcı, hem de geçici sergilere ev sahipliği yapıyormuş. İki saat süren turlara katılabilir ya da devasa sanat mekânında gönlünüzce kaybolabilirsiniz. Sonoma’nın şarap üreticileri Domaine Carneros (pinot noir ve şampanya, Taittenger’nin şatosu), Ram’s Gate ve Francis Ford Coppola. Ayrıca, batıya gitmeye devam ederek Pasifik kıyılarına ulaşabilir ve dik yamaçlarla okyanusun buluştuğu bu kıyılarda manzaranın tadını çıkarabilirsiniz.
Yeme-içme önerilerime gelince
Bistro Don Giovanni-Güzel bir bahçesi olan bu bistro’nun yemekleri oldukca lezzetli. Tek sorunu restaurant biraz kalabalık ve masalar bitişik nizam. Menüde Sophia Loren’in hepimize ilham olacak sözü ile süslenmiş: “Everything you see, I owe to spaghetti”. Başlangıçlar 12-18$, makarnalar 18-29$, diğer ana yemekler 15-45$. Rezervasyon gerekiyor.
Bottega-Taş duvarları, masalardaki çanak-çömlekli ve bakır bardaklı dekorasyonuyla çok farklı, İtalyan Bottega. Her İtalyan menüsünde görebileceğiniz bruscetta, caprese, carpaccio yerine taze bezelye, pancar, irmik ve yengeç gibi malzemelerden yaratılmış yemekleri görünce heyecanlanmamak elde değil. Ana yemeklerde tamamı ‘grass-fed’ bol proteinli alternatifler var. Ortam hoş ve loş. Başlangıçlar 13-18$, makarnalar 17-26$, diğer ana yemekler 28-48$. Rezervasyon gerekiyor.
Solbar-Yüksek tavanlarla bütünleşen sade ama karakterli bir dekorasyona sahip mekanda servis ve yemekler MUH-TE-ŞEM. Lezzetler inanılmaz bir zarafet ile harmanlanmış ve görsel bir şölen olarak sunuluyor. Öğle yemeği için başlangıçlar 17-26$, ana yemekler 18-28$. Biz öğle yemeğinde rezervasyonsuz yer bulabildik, ama akşam için rezervasyon gerekeceğini düşünüyorum.
Bouchon Bakery-Yountville’in gözdesi bu minik pastane tatlı ve tuzlu atıştırmalıkları ile gönüllerde taht kuruyor. Kahvaltı, çay ve kahve seansları için ideal.
Napa’da mutlaka…
Tadın-Birbirinden güzel yemekleri/şarapları tadın.
Çıkarın-Muhteşem doğanın keyfini çıkarın.
- Bennett Lane
- Beringer
- Bistro Don Giovanni
- Bottega
- Bouchon Bakery
- Bouchon Bistro
- Brix
- Cabernet Sauvignon
- Calistoga
- Castello di Amorosa
- Chardonnay
- Chateau Montelena
- Clos Pesage
- Domaine Carneros
- Festival del Sole
- Francis Ford Coppola
- Historic Napa Mill
- Hog Island İstiridye Barı
- Indian Spring Spa
- Kara’s Cupcakes
- Merlot
- Model Bakery
- Napa Vadisi
- Napa Valley Railway Inn
- Oakville
- Opus One Winery
- Oxbow Public Market
- Pinot Noir
- Ram’s Gate
- Round Pod Olive Oil
- Rutherford
- Sauvignon Blanc
- Silverado
- Solbar
- Sonoma
- St. Helena Olive Oil
- St.Helena
- Sterling
- The Culinary Instute of America
- The French Laundry
- Three Twin
- Yountville
- Zinfandel