Nur Bilgin, Nisan 2017
Küçük oğlum Rusça’sını geliştirmek için Kiev’e gitti. Ben de peşinden. Amaç hem hasret gidermek, hem de yeni bir şehir görmek. Atatürk Havalimanında Kiev check-in kuyruğunda 7 Türk ancak vardık. Uçak 1.5 saat rötarlı kalktı. THY ve Ukrayna havayolları ortak uçuyor ve şansıma Ukrayna havayolları düştü. 1 hostes İngilizce biliyordu ve en acısı da herşey paralıydı. Ama THY fiyatlarından ödedik. Kiev havalimanı Hatay Havalimanından bozma bir yer. Ülkeye girişte duty free yok ve yarım saatte ancak bir uçak iniyor. Küçük, ferah ve temiz bir havalimanı. Taksiler 25 euro istiyor, ben otelden transfer istemiştim ve transfere 16 euro verdim. Havalimanı ile otel arası 40 dakika, yollar bomboş, pırıl pırıl. Hava da çok temiz. Şöför tek kelime İngilizce konuşamuyordu. Allahtan beni nereye götüreceğini biliyordu. Otel Golden Gate Inn eski şehir denilen bölgede, bir avlu içinde. Bulunduğu mahalle (Yaroslava Street) konsolosluklar bölgesi. Cadde sağlı sollu ıhlamur ve kestane ağaçları ile kaplı ve süper bir görüntüye sahip.
Otelin en büyük odası bizimdi; balkonlu, 3 kişilik, sorunsuz. Ama gene de şunu not edin, asansör yok. En acısı odamız 3. kattaydı ve bellboy da yoktu. Şehrin eski bölgesi olduğu için binalara çivi çakmak yasak. Adamlar tarihlerini koruyorlar, o yüzden tabi ki asansör yok.
Odadan avlunun görünüşü
Akşam yemeğini otele 10 dakikalık yürüyüş mesafesinde olan Mon Cher adında bir restoranda yedik. Mükemmel lezzetli bir porsiyon kuzu pirzola ve hindi etli Lübnan pilavı ile 4 kadeh İtalyan şarabına bizim parayla 90 TL vererek İstanbul’da harcadığımız korkunç paraları düşünüp ağlamaya başladım.
Birinci gün sabah odamızda satın aldığımız kahvaltılıklarla ve benim Türkiyeden getirdiğim yeşil zeytinlerle güzel bir kahvaltı ettik. Odada tabak, bardak çatal, bıçak ve su ısıtıcısı vardı. Aslında otelde 100 Grivna (14 TL) karşılığı kahvaltı isteyebiliyorsunuz, odaya geliyor istediğiniz saatte. Gelen kahvaltının gideri de var, ancak biz tercih etmedik. Bugün hava acayip rüzgarlı, oğlumla ben bildiğiniz kışlık montları giydik ve başladık yürümeye. Önce yakındaki markete gidip yiyecek, su ve şarap aldık. Sonra da yanındaki çakma Watsons’a girip oradan da ıvır zıvır aldık. Ödediğimizi fiyatları yazmıyorum komik ötesi ucuzdu. Örneğin İtalyan şarabı bizim parayla 12 TL. Oğlum bana: “Seni Ukrayna Cumhurbaşkanına ait olan çikolatacıya götürüyorum” dedi. Bu çikolatacı hemen hemen adım başı her noktada mevcut. Adı “Roshen”, başkanın soyadından geliyor. Fiyatlar çok makul ve kaliteli.
Otele en yakın metro durağı Zoloti Vorota (Golden Gate) yaklaşık 10 dakika mesafede. Bu parkta Kiev’in eski ahşap giriş kapısı var. Önünde resim çektirmek adettendir diye eksik kalmayalım dedik. Parkın hemen dışında seyyar tezgahlarda elişleri satılıyor.
Golden Gate
Genel olarak bütün metrolara iniş çok derin. Eğer klostrofobiniz varsa sakın denemeyin, in Allah in ve aynı Rusya usulü son derece hızlı çalışan yürüyen merdiven sistemi. Alışık olmayan ciddi zorlanır. Jeton 4 Grivna yani TL karşılığını söyleyemeyeceğim, 1 liradan az. Onun için haftalık-aylık kart sistemi almaya değmez, çünkü herhangi bir ekstra indirimi yok. 1 durak gittik, Kiev’in merkezi olan Khreschatyk Meydanı’na geldik ve hemen Turkish House ismindeki Türk lokantasına yayılıp birer Türk Kahvesi içtik ve etrafı seyrettik. 2 Türk Kahvesi ve 1 suya bahşiş dahil 185 grivna (26.5 TL) ödedik. Galiba Kiev’de en pahalı olaylardan biri Türk Kahvesi içmek. Restoranda alkol yok. Oğlum daha önce burada İskender ve ayran yemiş, çok lezzetli bulmuş ve ödediği rakam 200 Grivna (28.5 TL). Eurovision dolayısıyla orası çok şenlikliydi. Eurovision köyü kurmuşlar, giriş bedava. İçerde müzikler, standlar, bayraklar ve fast food dükkanları vardı. Bir şamatadır gidiyordu. Bu bölgenin hemen dibindeki Maidan’a geldik yani bizdeki Meydan. Onlar için önemi özgürlük meydanı olması. Yine Eurovision dolayısıyla çok hareketliydi.
Biraz oyalanıp tekrar metro ile Poshtova Ploscha istasyonunda indik. İstasyona 3 dakika yürüme mesafesinde Dinyeper Nehrinin kıyısına geldik. En çok ilgimi çeken nehri geçen köprülerden birinden metro geçiyor ve en hoşu da belli noktalarda kumsal var, güzel havalarda insanlar nehre girip yüzebiliyor çünkü nehir berrak ve temiz. Oradan finükülere binip çok kısa bir sürede tepeye çıktık.
Bu bölgede UNESCO koruması altına alınmış olan 2 kilise var. Biri St. Michael Altın Kubbeli Katedral, diğeri de Aziz Sofya Katedrali.
Biz St. Michael Katedrali’ne girdik. Şansımıza bir ayin vardı, kilisenin içi son derece etkileyici, loş. Her yerde adak mumları var. Kadınların çoğunun başı örtülüydü. Maalesef içerde fotoğraf çekmek yasak olduğu için sizlerle paylaşamıyorum. O iki kilisenin arasındaki yolda Eurovizyon nedeniyle seyyar lokantalar kurulmuş. Berbat bir yemek seçmişiz, bahsetmeye bile değmez. Haydi bakalım tekrar metroya. Zoloti Vorota istasyonuna yürüyüp, yeşil hat üzerindeki Palats Sportu istasyonunda mavi hatta aktarma yaparak Olimpiska’ya geldik. Hayırdır nereye diyorsanız, Dinamo Kiev stadını görmeye. Bizim statlarda ki gibi aşırı bir güvenlik olmadığı için rahatça stadın içlerine kadar girebiliyorsun, tabi ki çime kadar değil. Ve sürpriiiiz stadın içerisinde Sheraton Otel var, ne alakaysa. Ben meraklısı değilim de oğlum için gittik. Sonra oraya çok yakın olan Ukrayna’nın en meşhur el yapımı çikolatacısı olan “Lviv Hand Made Chocolate” dükkanına geldik. Kesinlikle görmeniz gerektiğini düşünüyorum. Atmosferi süper, çikolatalar çok çeşitli ve fiyatlar çok uygun, süper şık bir yer. Bir hatun ortada oturmuş çikolataların üstüne desenler yapıyordu. Buradan çok turistik meydanlardan biri olan Milhaylovskaya Kolokolnya Meydanına yürüdük. Şansıma dev paskalya yumurtalarını kaldırmamışlardı. Çok hoş bir görüntüydü.
Yorgun argın otele dönerken köşedeki Jelmak cafe shop’ta 3 americano içip, 1 de profiterol yedik ve 130 Grivna (18.5 TL) ödedik. Bayılmak üzereyken otele geldik. Bir de baktık ki 17.000 adım atmışız, insanlık dışı. O kadar yorgunduk ki akşam yemeğine uzağa gitmeye gözümüz yemedi yine Jelmak Cafeye gidip 2 sicilya salata, 1 italyan şarabına 560 Grivna (80 TL) ödedik. Hava nispeten güzel olduğu için dışarda oturduk, aslında amacımız bir et, bir de salata yemekti. Etin 25 dakikada geleceği söylenince vazgeçtik. Zaten, özellikle not alın, servis yavaş.
İkinci gün otelin çok yakınında her Cuma kurulan mahalle pazarına gittik. Küçük bir pazar ve sadece yiyecek ile çiçek vardı. Sebze-meyve İstanbul’un üst düzey semtlerinin fiyatlarında. Çileğin kilosu 8 lira, domateste 8 lira civarı. Orada çok oyalanmadık ve benim Hürriyet gazetesinin seyahat ekinden not aldığım Kiev’in anlatıldığı bölümde mutlaka görün denen Andreevsky Spusk denen mahalleye gitmeye yeltendik. Yazan kişi burayı Montmartre’a benzetmiş. Çeşitli turistik eşyalar ve tablolar satılıyor, bohem bir ortam demiş. 2 metro değiştirip yaklaşık 1.5 km yürüyüp bir yokuşa geldik, bu mahallenin tam ortasına çıktık. Yokuş yukarıya doğru 5 tezgah, aşağıya doğru 10 tezgah vardı. Montmartre bir insan olsa buraya benzetildiği için ağlardı. Birbirinden döküntü mallar, ilkokul 5 düzeyi resimler. Lüzumsuz bir yorgunluk oldu bizim için. Buraya gelirken yorgunluktan bitap düştüğümüz bir sırada çok hoş bir yerde kahve içtik. Cafenin adı Cimes, Poshtova Ploscha’da bulunuyor. İki Americano’ya 70 Grivna (10 TL) verdik. Bayağı bir dinlenmiş olduk. Çok hoş dekorasyonlu bir yer tavsiye ederim. Otele dönüş yolunda Kontraktova Ploshcha’daki Tratoria La Padella diye bir restoranda 1 meksika pizza, 1 BBQ soslu tavuk ızgara, 2 kola ve 1 kahveye 360 Grivna (51.5 TL ) verdik. Bugün 14.000 adımda kaldığımız için çok üzülerek otele döndük. Şansımıza hava gerçekten çok güzeldi. Tam seyahatte dolaşma havasıydı. Akşam oğlumun çalışma ve oturma izni ile ilgilenen avukat hanım ve Türk eşi ile akşam yemeğine çıktık. Otelimize 5 dakika yürüyüş mesafesinde çok şık bir Küba restoranına geldik. Allahtan 1 gün önce yer ayırtmışız, meğer popüler bir yermiş. Restauranın adı La Bodeguita Del Medio. Mükemmel bir atmosferde, canlı müzik eşliğinde çok hoş bir akşam geçirdik. Bir genç hanım ve 2 erkekten oluşan Küba’lı grupta kızın sesinden çok etkilendim. 1 porsiyon etli fajita, 1 porsiyon ızgara dana madalyon, 1 porsiyon tavuklu tacos, 1 porsiyon tavuklu parmesan quesedilla, 2 şişe ve 3 kadeh İtalyan şaraba 1700 Grivna (243 TL) ödedik.
Üçüncü gün sabah bir uyandık ki sanki aylardan şubat, daha doğrusu uyanamadık kasvetten. Geç çıktık odadan, hava soğuk değil ama yağışlı. Bugün Eurovision’un final günü olduğu için, Eurovision Köyü’ne gittik. (Khreshchatyk meydanına kurulmuş). Köye giriş çok sıkı güvenlik tedbirleri altında yapılıyor. Bütün çantalar derinlemesine aranıyor. Polis bana: “Üstünüzde uyuşturucu veya silah var mı?” dedi düşünün yani. Çeşitli stand’lar kurulmuş, hediyelik eşyalardan tutun telefon tanımıtımlarına, yiyecek içecek standlarından, alkol standlarına kadar herşey vardı. İki adet barkovizyon kurulmuş. Eski Eurovision şarkıları çalınıyor. Kiev’e gelmek için doğru zamanı seçtiğime bir daha ikna oldum. Yağmura rağmen oralarda biraz oyalanıp bizim Harvey Nichols’ın Kiev şubesi gibi olan ‘Tsum’ mağazasına gittik. Beş katlı mağazada fiyatlar astronomik, gitmek vakit kaybı. Bir kahve molası verdik. Sokoladi Kavyranya isimli bir cafeye oturduk ve 2 americano, 1 latte, 1 muzlu pancake yiyip 200 Grivna (28.5 TL) ödedik. Pancake çok lezzetliydi. Oradan Maidan’a yürüdük ve Globus AVM’ye girdik. Tekstil bayağı bir Mahmutpaşa, ama ucuz. Hediyelik eşya dükkanları ilgimi çekti. Çok güzel bir İtalyan restoranında öğlen yemeği yedik. Pesto Cafe’de 1 lazanya, 1 sarımsaklı peynirli ekmek, 1 karides salata (küçük porsiyon) ve 2 kolaya 340 Grivna (48.5 TL) verdik. Yemekler lezzetliydi, özellikle sigara içenler bu restoranı tercih edebilir. Çünkü restoranın dibinde balkon var.
Hiçbir yurtdışı seyahatimde bu kadar güzel ve ucuz yemek yememiştim, o yüzden Kiev’i çok tuttum. Eurovision şenliklerine katılmak üzere akşam 9’da odadan çıktık. Otelimize yakın 1-2 restoran tespit etmiştik. Hepsi bomboş olduğu için girmekten vazgeçip, parkın ortasındaki çadır cafeye geldik. La Coupole isimli cafede 1 su, 1 et burger, 1 tavuk burger, 1 patates 3 kadeh şarap 190 Grivna (27 TL) ödedik. Ben herhalde bu kadar ucuzun üstüne bir müddet istanbul’da dışarda bir şey yiyemem. Metro ile Khreshchatyk Meydanına geldiğimizde, Eurovision köyüne giriş kuyrukları ürkütücüydü. Herhalde giremeyeceğiz diye düşünürken, 4. girişe doğru yöneldik ve şaşırtıcı bir biçimde 7 dakikada içerdeydik. Tahmin edeceğiniz üzere içerideki nüfus çok gençti. Oturulacak bütün kafeler ve ortadaki banklar sırılsıklam olduğu için, çok fazla kalamadık. Daha yarışmanın ortalarındayken çıkıp Maidan’a doğru yürüdük ve tekrar Sokoladi Kavyarnya isimli kafeye oturup 2 kadeh İtalyan şarap, 1 milföy, 1 vanilya soslu çikolatalı pancake’e 262 Grivna (37.4 TL) verdik. Gününde yorgunluğuyla tam anlamıyla sürünerek otele döndük. Genel anlamda bu seneki Eurovision şarkıları birbirinden kötüydü. Bildiğiniz gibi kötünün iyisi Portekiz kazandı.
Son gün sabah kahvaltımızı ettikten sonra oğlumun avukatı ve eşi bizi otelden aldı, Kievo Pecherskaya Lavra isimli UNESCO koruması altındaki yüzlerce yıllık manastırlar bölgesine götürdüler. Bu alanda bir çok mağara bulunmakta, bu mağaralarda mumyalanmış cesetler ve birçok önemli sanat eseri bulunduğu söylendi, fakat mağaralar beni bunalttığı için girip bakamadım. 4 kişi giriş ücreti olarak 100 Grivna (14 TL) ödedik. Bu manastırlar bölgesinin içinde son derece ilginç Mikro Art Collection adlı bir sergi var. Sanatçı sadece büyüteçle görülebilecek boyutta mikronluk eserler yapmış, hayatımda ilk defa böyle birşeye şahit oldum. Ne yazık ki fotoğraf çekmek yasaktı, fakat olağanüstüydü. Burada biraz daha vakit geçirdikten sonra bizi meydana yakın, sebze-meyve pazarı tarzı bir yere götürdüler. Burada şunu fark ettim ki bizim İstanbul’da aldığımız havyarların hiçbiri gerçek değil. Buradan organik havyar aldık, satıcı Azeriydi o yüzden rahat anlaştık kapıyı 500 Grivna’dan (71.5 TL) açtı 400 Grivna’ya (57 TL) verdi. Oradan bizi buranın boğazına götüreceklerini söylediler ve Dnipro Nehri (Dinyeper)manzaralı Melange isimli bir cafe-restauranta götürdüler.
Oldukça hoş bir atmosferi ve manzarası vardı, etrafta da bir sürü insan yürüyüş yapıyordu, canlı bir yerdi. Burada 3 Latte, 1 Americano’ya 250 Grivna (35.5 TL) ödedik. Yaklaşık 1 saat burada oturduktan sonra Kiev’in en güzel kebapçısına gittik. Türk-Azeri ortaklığı olan oldukça hoş bir restauranttı. Kebab Daş Ocakbaşı isimli bu restaurant’ta Türkiyede hiç rastlamadığım “Daş Kebap” isimli bir şey yedim. Oldukça farklı ve güzeldi. 2 Daş kebap, 1 porsiyon çiğ köfte, 1 porsiyon kuzu pirzola, 1 tavuk şiş, 1 çoban salata, 1 paça çorba, 4 kolaya 1400 Grivna (200 TL) ödedik. Daha sonra yaklaşık 40 dakikalık bir yolun ardından havalimanına ulaştık.
“Eeee bu şehirde müze yok mu?” dediğinizi duyar gibiyim. Olma mı, var tabii. Ben 4 gün oğlumu görmeye gitmişim, bir de müze mi gezicem? Meraklısına gidilmesi gerekenleri sıralıyorum. İnsanın içini acıtan Çernobil müzesi ile iç karartıcı 2. Dünya Savaşı Müzesi, Ulusal Doğal Tarih Müzesi, Pirogovo Açık Hava Müzesi, Taras Shevchenko Müzesi, Ivan Honchar Müzesi ve Bukovski Müzesi. Bir daha ki gidişime Pirogovo ve Bukovski’ye mutlaka gideceğim ama.
Kiev havalimanı gidiş bölümü çok ferah ve pırıl pırıl. Hem pasaporttan önce, hem de sonra sigara içme odaları var. Gaz odası kıvamında. Pasaport sonrası D3 ve D10 kapılarında var. Ayrıca 2 tane Fly cafe ve çok şık iki üç restoran mevcut. Kiev freeshop içki fiyatları komik derecede ucuz. Size tavsiyem yanınızda kabin içi boş bir çekçek bulundurun. Pişman olmazsınız. Dönüş uçağım THY idi Allah’tan. 45 dakika rötarla kalktık. Gece uçuşu olduğu için sadece sandöviç, minik bir tatlı ve içecek verdiler.
Dört günde Kiev bitmez tabi ama oğlum 1.5 aydır burada olduğu için onun görüşlerini de sizlerle paylaşıyorum:
1.Şehir çok huzurlu bence nedeni her tarafın yemyeşil olması ve sessizlik. 1.5 aydır hiç korna sesi duymadım desem yeridir. Ayrıca herhangi bir olaya da şahit olmadım, kavga-tartışma gibi.
2.Metrolarda bazen jeton kuyruğu oluyor ama makinalardan otomatik olarak jeton alabiliyorsunuz. Merdivenler çok hızlı çalışıyor, aman dikkat! İş çıkışlarında çok hızlı hareket eden korkunç bir kalabalık var. En önemlisi istasyondan çıkışa yönelirken doğru tarafta yürüdüğünüze emin olun arada bariyer var, yanlış taraftaysanız üstünden atlamak zorunda kalırsınız.
3.Bir buçuk aydır burada olmama rağmen otobüsü kullanmıyorum, çünkü durak isimlerinin tamamı kiril alfabesi. İlerde iyice çözünce metrodan daha rahat olacağına inanıyorum.
4.Taksi sistemi oldukça farklı, Ukraynaca veya Rusça bilmiyorsanız, ya da yanınızda bilen birisi yoksa normal fiyatın 2-3 katını ödemeye hazır olun. Sistem 155-112-911 gibi 3 haneli rakamlar üzerinden işliyor. Örneğin 350’yi aradığınızda olduğunuz yeri ve gideceğiniz yeri söylüyorsunuz onlar size fiyat veriyor onaylarsanız 1-2 dakika sonra SMS geliyor ve taksinin modeli-rengi-plakası ve kaç dakika içinde yanınızda olacağı yazıyor. Tabi ki bütün bu diyalog ve SMS Ukraynaca veya Rusça oluyor. Eğer yoldan çevirirseniz pazarlık yapsanız bile telefonla aradığınızın 2 ila 3 katı fazlası garanti.
5.Mezhyhirya Residence kesinlikle görmeniz gereken bir kompleks (kompleks diyorum çünkü şehir büyüklüğünde bir yer). Burası Ukrayna’nın 4. Başkanı Viktor Yanukovych’in vatandaşların vergileriyle kendisine yaptığı Belarus sınırına yakın olan evi. Evi demek biraz komik kaçabilir çünkü 140 hektar alana sahip. Dünyanın en büyük tahta binası bu komplekste bulunuyor. Gidip görmeniz gereken bir yer, fakat 1 gün yeter mi, yetmez mi emin olamıyorum. İçeride kendisine ait her şey var; bowling, bilardo, sinema salonu, golf sahası, kendi kilisesi, hayvanat bahçesi, gemisi, ahırı ve belki de şuan aklıma gelmeyen daha bir çok şey var ve ne yazık ki bugün Ukrayna’nın ekonomik durumunun kötü olmasında bu kompleksin etkisinin çok olduğu söyleniyor. İşin ayrıca komik olan tarafı bunun benzeri olan bir başka kompleks inşaa etmeye başladığında görevden alınınca Rusya’ya kaçmış ve Putin kendisine vatandaşlık vermiş. Yalnız bu olay henüz 3 senelik bir olay olduğu için burayı tam olarak turistik hale getirememişler. Eğlence binası ve tahta evin tanıtım turu tamamen Ukraynaca yapılıyor. Eğer yanınızda dili bilen birisi yoksa ne yazık ki sadece kompleksi gezip binaların içine girme fırsatı bulamadan dönmeniz gerekebilir, ama sadece ormanlık alanda gezmek bile son derece güzel zaten. Bir diğer seçenekte Maidan’da bir arabadan her gün anons yapılıyor, o arabadan tur satın alarak gitme şansınız olabilir, ama denemedim emin değilim. Biz şanslıydık arkadaşımızın kız arkadaşı Ukraynalıydı ve bize az çok tercüme etti onun sayesinde alabildik turu. Komplekse giriş ücreti 120 Grivna (17 TL). Tur almak isterseniz ayrıca 200 Grivna (28.5 TL) ödemeniz gerekmekte ki kesinlikle değer. Evin içindeki herşeyin son teknoloji ve altın olması en dikkat çekici şey (tuvalet bile). Örneğin tahta evin girişindeki avizenin değeri 4 milyon dolar, swarowski taşlardan ve altından bir avize.
- Andreevsky Spusk
- Aziz Sofya Katedrali
- Dinyeper Nehri
- Golden Gate
- Khreschatyk Meydanı
- Kiev
- Kievo Pecherskaya Lavra
- Lviv Hand Made Chocolate
- Mezhyhirya Residence
- Milhaylovskaya Kolokolnya Meydanı
- St. Michael Altın Kubbeli Katedral
- Ukrayna
- Yaroslava Street
- Zoloti Vorota