Goncagül Haklar, Mart 2017
Sakin ve zarif bir Avrupa şehri olan Amsterdam kanalları, tarihi evleri, müzeleri, farklı eğlenceleri ve peynirleri ile sizleri büyüleyecek. Çevresindeki kasabaların her biri ise diğerini aratmayacak güzellikte. Ben tercihimi yeldeğirmenlerinin cenneti Zaanse Schans kasabası ve ılıman iklimiyle tanınan, tarihi Roma devrine kadar uzanan sakin ve keyifli Utrecht’ten yana kullandım.
Amsterdam Schipol havaalanından merkeze tren ve otobüs ile kolayca ulaşmak mümkün. Tren merkez istasyon olan Amsterdam Centraal’e gidiyor. Otobüs ise en turistik bölgelerden Museumplein ve en çok otelin bulunduğu Leidseplein üzerinden Marnixstraat’daki son durağına gidiyor. Havaalanından Centraal Station’a giden trenin biletini bilet makinelerinden kredi kartı ile ya da bozuk para ile almak mümkün. İstasyon havaalanının altında ve iki farklı hat var. Merkezdeki Centraal istasyonuna gitmek için Amsterdam Centraal veya Amsterdam CS yazana binmeniz gerekiyor. Hafta içi gece 1 ile 5 arası saatte bir tren var, onun dışında sık. Şehiriçi ulaşımı için yaygın bir tramvay hattı var. Tramvay içindeki biletçiden tekli, 1 ya da 2 günlük kart alınabiliyor. İki günlük sınırsız kartın bedeli 12.50 €. Otobüs ve tramvaylara inip binerken kart ile check in-check out yapmak şart.
Amsterdam’da en fazla dikkat edilmesi gereken nokta hızlı ve tacizkar bisikletli trafiği. Zaten nerenin araç yolu, nerenin bisiklet yolu olduğunu ayırt etmek her zaman çok kolay olmuyor. Dikkat ederseniz yayalardan hiç bahsetmedim çünkü bir yaya olarak pek hakkınız yok Amsterdam’da. Avrupa’lı zarafetini bisikletin üstüne bininince tamamen yitiren ve içlerinden canavar çıkan Amsterdam’lılardan korunmak için sadece zeki ve çevik olmanız yetmiyor, aynı zamanda Bolt kadar hızlı ve Messi kadar kıvrak olmalısınız!
Amsterdam gezilmesi kolay bir kent. Gezilecek görülecek yerlerin tamamına yakını, merkezinde Central Station olan yarım daire içerisinde. Eski şehir bölgesi eşmerkezli altı tane iç içe kanalla çevreleniyor; Singel, Herengracht, Keizersgracht, Prinsengracht, Lijnbaansgracht ve Singelgracht. Bunlar Canal Ring’i oluşturuyor. Bahsettiğim 2 km yarıçaplı yarım dairenin içerisinde bütün önemli turistik yerler, oteller, ünlü gezilecek yerler bulunuyor. Kent nüfusunun yüzde doksanı, turistlerin hiç gitmediği, bu alanın dışında yaşıyor.
Amsterdam özgürlük ve hoşgörü konusundaki şöhreti ile tanınıyor. Fuhuş yasal, yaygın ve görülür durumda. Küçük miktarda esrar satışı ve kullanımına (yasal olmasa da) izin veriliyor. Ancak, tüm düzenin bir saygı çerçevesinde işlediğini de aklımızdan çıkarmayalım.
Kent güzel kanalları sayesinde “Kuzey’in Venedik’i” olarak anılıyor. Kanal turu hoş bir alternatif olabilir. Kanalları ve eski evleri iyice görebilmek için gündüz, büyüleyici ve romantik bir gezi için ise köprülerin ve evlerin aydınlatıldığı akşam saatlerini tercih etmek gerekiyor. Amsterdam kanallarının merkezdeki en önemlileri Prinsengracht, Herengracht, Keizersgracht ve Singel. Jordaan semtinde de çok sayıda küçük ve güzel kanal var (gündüz 13 €, gece 15 €, akşam yemeği eşliğinde yapılan tur ise 60 € ).
Amsterdam’da sabaha çiçek marketinde mis gibi çiçek kokuları arasında başlamak en ideali. Kulağınızda MFÖ’ın “Sarı Laleler” şarkısı ise olmazsa olmaz. Bir sonraki noktamız Begijnhof. Burası tarihi 1150 yılına dayanan Amsterdam’in en eski avlusu. Dini olarak biraraya gelmiş ve hasta insanla bakma amacıyla birleşmiş ancak rahibe olmayan ve kendilerine ‘Beguines’ adını veren evlenmemiş bir grup kadının yaşadığı eski evlerle çevrili bu avluda 1397 yılına tarihlenen bir kilise ve 34 numarada Amsterdam’ın en eski evi var. Orijinal halinde tamamen kanallarla çevriliymiş ve halen de Amstardam genelinden 1 m. aşağıda bulunuyor.
Bir sonraki durağımız Dam Meydanı. İstasyona doğru giden Rokin Caddesi ile DamStraat’ın kesişiminde yer alan, Madame Tussaud’s Müzesi ile Bijenkorj Alışveriş Merkezi arasında bulunan, ortasında basamaklarla çevrili anıtı ile büyük bir meydan burası. 1808 yılında Napolyon ve birlikleri kenti işgal ettiğinde yönetimi bu meydanda devralmışlar. Meydana hakim Kraliyet Sarayı (Koninklijk Paleis) eskiden belediye binasıymış. Klasik tarzdaki ön cephesi ve güzel heykelleri, kente ve yönetimine övgü için yapılmış. Dam Meydanı’nda bulunan alışveriş merkezinin üst dört katındaki Madame Tussauds Müzesi’nde Hollanda tarihini canlandıran sergiler ve hem Hollanda’lı, hem de uluslararası ünlü kişilerin balmumu heykelleri var. Özellikle minik gezginler için son derece eğlenceli olan bu müze için bilet ücreti yetişkinlere 18-19.50 €’dan başlıyor.
Yeni Kilise “Nieuwe Kerk” yine bu meydanda. Eski kilisenin yetersizliğine karar verilerek 1408 yılında Utrech piskoposu tarafından yapımına karar verilen kilise 1421 ve 1452 yıllarındaki yangınlarla tamamen yandıktan sonra 1645 yılında Gotik tarzda yeniden yapılmış, daha sonra da 1892-1914 yıllarında neo-Gotik öğelerle yenilenmiş. Kilise artık sergi alanı olarak ve org resitallerinde kullanılıyor. Benim orada olduğum dönemde de El Greco sergisi vardı. Kilise dini ve ruhani şahaserlere ev sahipliği yapma geleneğini Rembrandt, Andy Warhol, Francis Bacon, Bill Viola ve Marc Chagal’dan sonra Madrid “Museo del Prado” dan getirilen El Greco’nun “Pentecost” eseriyle sürdürüyor. Ayrıca, kilise kraliyet törenleri için de kullanılıyormuş. Kilise’de Hollanda’lı denizci kahramanların da gömülü olduğunu da hatırlatayım.
Bir sonraki hedefimiz Warmoesstraat üzerinde yer alan Eski Kilise “Oude Kerk”. Kilise 1213 tarihiyle Amsterdam’ın en eski binası. Rembrandt’ın da sık sık ziyaret ettiği kilise eski bir mezarlık üzerine inşa edilmiş ve zeminin tamamı mezar taşlarıyla kaplı. Altında 10000, zeminde ise 2500 mezar olduğu söyleniyor. Yeni kilise gibi bu kilisenin de girişi ücretli.
Anne Frank Evi Amsterdam’da görülecek yerler arasında en ünlülerden biri. Kanal kenarı evlerinden birindeki gizli ilave bölümde iki Yahudi aile İkinci Dünya Savaşı’nda 2 yıl Nazilerden saklanmış ve ihbar edilip yakalanarak Bergen-Belsen toplama kampına götürülmüşler. Kampta tifüsten öldüğünde 15 yaşında olan Anne Frank, bu evde yazdığı günlüğüyle tüm dünyaca tanınır hale gelmiş. Anne Frank Müzesi’nde gizli odaları, günlüğün orijinalini ve Nazi dönemindeki nefreti anlatan sergiyi görmek gerçekten etkileyici (giriş yetişkinlere 9 €, 10-17 yaşlara 4.5 €, küçüklere ücretsiz, biletler internet üzerinden belli zaman dilimi icin alınıyor, müze 9:00-15:30 arası açık). Kent merkezindeki Prinsengracht Caddesi 263 numaradaki Anne Frank Evi’ne Central Station’dan yürüyerek en fazla 20 dakikada gidilebiliyor. Ayrıca 13, 14, 17 numaralı tramvaylar ve 170, 172, 174 numaralı otobüslerle Westermarkt durağında inilerek de ulaşılabiliyor.
Tüm bu fazlasıyla turistik yerlerden sıkıldıysanız Jordaan bölgesi tam size göre. Özellikle akşamüstü bu bölgeye giderseniz İstanbul’un Karaköy’ünü anımsatan bu bohem semtte küçük dükkanların, sevimli kafelerin, yerel sanatçıların ve kanalların keyfini çıkarabilir, evlerinin önüne attıkları sandalyelerde sohbete dalmış yerel halkı, ‘happy-hour’ yapanları, kanal kenarında oturmuş sohbet edenleri görebilirsiniz.
Merkez kanallar bölgesinin dışında kalan Museumplein’da yer alan Rijkmuseum, Dünyanın en büyük ve seçkin sanat müzelerinden biri. Müze 1800 yılında Lahey’de, ‘Stadhouder’ adı verilen Hollandalı şehir yöneticilerine ait koleksiyonların sergilenmesi amacıyla kurulmuş. Müze 1808’de, Napoleon Bonaparte’ın Hollanda kralı olan kardeşi Louis Bonaparte’ın emriyle Amsterdam’a taşınmış. Rembrandt’ın ünlü eseri “Gece Devriyesi” de dahil olmak üzere, Amsterdam şehrinin sahip olduğu tablolar da böylece koleksiyona dahil edilmiş. 1863’te yeni müze binası için bir tasarım yarışması açılmış, ancak kazanan olmamış. Yarışmaya Pierre Cuypers de katılmış ve gönderdiği tasarım ikinci seçilmiş. 1876’da açılan ikinci yarışması ise Cuypers kazanmış. Bu mimari tasarım, gotik mimari ve rönesans öğelerinin bir karışımı. 1890’da Rijksmuseum binasına yeni bir bölüm eklenmiş ve 1906’da Gece Devriyesi’nin bulunduğu salon yeniden inşa edilmiş.
Rembrandt tarafından 1642 yılında yapılmış olan ‘Gece Devriye’si Dünya’nın en ünlü tablolarından biri. Aslında resme bu ismi ressam kendisi vermemiş. 19.yy.da çok kirlenmiş olan resim temizlenirken arka planda zayıf bir ışık hüzmesi ile aydınlatılan milis kuvvetleri ortaya çıkarıldıktan sonra bu isim verilmiş. İlk kez bu eserde bir grup figür hareketli olarak resmedilmiş. 17.yy. resimlerinde genelde eşit bir aydınlatma mevcutken, ressam ilk defa önemli figürleri aydınlığa, diğerlerini karanlığa yerleştirerek bir kontrast yaratmış. Yine ilk defa bu resimde askerlerin farklı yönlere hareket edecek tarzda boyandıklarını görüyoruz. Rembrandt eserlerinin bazılarında kendini de resmederek küçük espriler yaratmış. ‘Gece Devriyesi’nde de miğferli askerin arkasında muzip gözlerle etrafı süzen bir Rembrandt görüyoruz.
Tarihsel bir sahneyi resmettiği bir başka eserinde sarı yeleğiyle Rembrandt etrafı sakince süzüyor.
Kısa süre önce yenilenen, Museumstraat Caddesi’nde yer alan müzedeki sanat eserleri Orta Çağ’dan Rönesans’a ve yirminci yüzyıla kadar kronolojik bir sırayla dört katta sergileniyor (müzenin girişi 18 yaş üzerine 17.5 €, 18 yaş altındakiler ve Museumkaart sahiplerine ücretsiz). Yılın 365 günü 09:00 ile 16:30 arası açık olan müzenin girişinde çok sıra oluyor. Museumkaart veya e-bilet almanızı öneriyorum. Central Station’dan 2 veya 5, ya da Zuid istasyonundan 5 numaralı tramvaya binip Hobbemastraat durağında inerek ulaşabilirsiniz. Eşsiz bir tablo, baskı ve fotoğraf koleksiyonuna sahip olan müze ayrıca Hollanda’nın en büyük sanat tarihi kütüphanesini de barındırıyor.
Müzenin 3.katında 1900-2000 dönemi eserler mevcut ki mobilya örnekleri ve az sayıda art nouveau eser bunların arasında. İkinci kat 1600-1700 dönemine ayrılmış, ünlü ‘Gece Devriyesi’nin de arasında bulunduğu Rembrandt eserleri ve muhteşem Vermeer eserleri de burada. Birinci katta ise 1700-1800 arası objeler ve 1800-1900 arası resimler var. Van Gogh eserleri ve Hollandalı empresyonistler de bu katta yer alıyor. Tüm müze genelinde resimler ve objeler birlikte sergilendiği için iki boyutlu ve üç boyutlu bu şahaserler arasında ilginiz sürekli farklı eserlere odaklanarak geziyorsunuz.
Rijkmuseum’a birkaç dakikalık yürüyüş mesafesindeki Van Gogh Müzesi’nin ilginç mimarili iki binasından biri Hollandalı Gerrit Rietveld, diğeri Japon Kisho Kurokawa imzalı. Dünyanın en zengin Vincent Van Gogh koleksiyonunun yanı sıra 19. yüzyıldan diğer sanatçıların eserleri de sergileniyor (yetişkin bilet ücreti 17 €, 18 yaş altı ve I amsterdam kartı sahiplerine ücretsiz). Paulus Potterstraat Caddesi 7 numaradaki müzeye 2 veya 5 numaralı tramvaya binip Van Baerlestraat durağında inerek de gidebilirsiniz.
Museumplein’da yer alan üçüncü müze modern sanat düşkünlerine hitap edecek olan Stedelijk Müzesi’nin binası oldukça ilginç (itiraf etmeliyim ki ben şeklini küvete benzettim). Müzede 90000 modern resim, heykel, fotoğraf, grafik, tasarım ve video sergileniyor (giriş ücreti yetişkinler için 15 €, öğrenci 7.5 € ve 18 yaş altı ücretsiz). 2 veya 5 numaralı tramvaya binip Van Baerlestraat durağında inerek ulaşabilirsiniz.
Museumplein’da bulunan Rijkmuseum, Van Gogh Müzesi ve Stedelijk Müzesini gezdikten sonra sıra huzuru hissetmeye geldi. Küçücük Amsterdam’da, İstanbul’da bulamayacağınız büyüklükte bir park da mevcut: Vondelpark. Müzeler bölgesine çok yakın olan bu park hem yürüyüş, hem bisiklet için ideal. Özellikle fotoğraf tutkunları burayı kaçırmamalı.
Bunların yanı sıra nereleri gezebiliriz derseniz, merkezdeki Amsterdam Müzesi şehrin tarihini anlatıyor. 1578’den itibaren yetimhane olarak kullanılan bina, 18. yüzyılda klasik tarzda yenilenmiş ve 1976’da Amsterdam Tarih Müzesi olmuş (giriş ücreti yetişkinler 10 €, 5-18 yaşlara 5 €, 65 yaş üzerine 7.5 €, 5 yaş altı çocuklara, Museumkaart, I amsterdam City Card sahiplerine ücretsiz. Dam Meydanı’ndan birkaç dakika mesafede olan bu müzeye yürüyerek gidilebilir (Kalverstraat Caddesi, 92 numara).
Amsterdam’ın ünlü kırmızı ışık semti Red Light District fuhuş semtinden çok turist ailelerin bile güvenle gezdiği bir eğlence merkezi gibi. Kanal kenarındaki evlerin kırmızı ışıklı pencerelerinde çalışan kızlar kendilerini sergiliyorlar (kırmızı ışık yananlar kadın, mavi ışık yananlar transeksüel oluyormuş). Fotoğraf çekmek yasak, makineniz elden gidebilir. Çok güvenli ve sürekli kamerayla polis gözetiminde bir bölge olsa da gece ve ara sokaklardan geçerken dikkatli olmakta yarar var. Yasal fuhuşun merkezi olmasına rağmen bir yaşam alanı olmayı da sürdüren Red Light District kafe, bar, genelev, lokanta, sex shop, gece kulübü dolu.
Rembrantplein Meydanı oldukça hareketli ve turistik. Meydandaki küçük parkta banka oturup dinlenerek etrafı seyretmek hoş. Bu parkta, semtte yaşamış olan ressam Rembrandt’ın en ünlü eseri ‘Gece Devriyesi’ (Night Watch) tablosu dökme bronz heykellerle temsil ediliyor. Hemen arkasında gördüğünüz yüksek olan ise Rembrandt’ın heykeli.
Leidseplein Meydanı ve çevresi Amsterdam’ın en ünlü gece hayatı semti. Restoranları, kulüplerı, coffee-shop’ları, canlı müzik çalınan barları, sinema ve tiyatrolarıyla renkli ve canlı bir bölge. Coffeshop’lara da bir parantez açarak değinelim. Hollanda hükümetinin 1970’lerde “sert” ve “hafif” uyuşturucuları yasada ayırmasından bu yana bu cafe’ler kurulmuş. Normal kafelerle karıştırılmaması için pencerelerinde resmi çıkartmalar var. Sınırlı miktarda esrar (cannabis) ve haşhaş (marihuana) satılıyor. Özellikle turistler arasında en popüler olanı The Bulldog imiş-hiç önermem, her türlü keyif verici madde sağlığa zararlıdır.
Hollanda deyince akla yeldeğirmeni geliyor ve Amsterdam merkezinde bile sekiz tane var ama sadece ikisi ziyaret edilebiliyor. Bunlardan Molen van Stolen adlı olanı, Akersluis Caddesi’ndeki ünlü ve turistik yeldeğirmeni. Daha az bilineni ise De Otter yeldeğirmenini. Jordaan semtinin Ledenberchstraat Caddesi’nde ve Dam Meydanı’ndan yürüyerek 15 dakika mesafede olan bu değirmenin sahibi burada lüks apartmanlar inşa etmek isteyen kent planlamacılarıyla mücadele ediyormuş.
Amsterdam’da görülecek değer yerler arasında Magere Brug Köprüsü, Albert Cuypmarkt pazarı, Artis ZOO hayvanat bahçesi, Hortus Botanik Bahçesi, Scheepvaartmuseum Denizcilik Müzesi, Gizli Amstelkring Kilisesi, Nieuw Dakota Sanat Merkezi, Allard Pierson Müzesi, Yahudi Tarihi Müzesi, Jordaanmuseum, Rembrandt Evi, Het Grachtenhuis Kanal Evi Müzesi, Verzetsmuseum II. Dünya Savaşı Direniş Müzesi, Erotic Museum, Hash, Marijuana and Hemp Museum, Heineken Bira Müzesi, Sex Museum, Dövme Müzesi, World Peace Museum, Tassen Museum Hendrikje Çanta Müzesi, Peynir Müzesi, Uitvaart Museum Tot Zover Cenaze Müzesi, Pijpenkabinet Pipo Müzesi, EYE Film Institute Film Müzesi, De Appel Sanat Merkezi, Amstelhof Hermitage Amsterdam Müzesi bulunuyor. Bu müzelerden bir kısmı oldukça ticari ve satışa yönelik. Yine de ilginizi cekiyorsa Rus Çarlığının tüm gösterişinin sergilendiği Hermitage tercih edilebilir. Müze 2009 yılında açılmış ve binası eski bir Amsterdam’lı tarafından bağışlanmış. Müzenin alt katlarında bu eski eve ait mutfağı ve yaşam tarzını görmek mümkün (Waterlooplein civarı, Amstel 51). Lale Müzesi (Tulip Museum) ise Anne Frank’in evinin hemen ilerisinde ve biraz satışa yönelik olsa da oldukça keyifli. Müzede lalenin tarihi de anlatılıyor (Prinsengracht 112).
Museum Card (Museumkaart) Hollanda’daki dört yüzden fazla müzeye ücretsiz giriş sağlıyor. Bir yıl geçerli müze kartı yetişkinlere 59.90 €, 18 yaş altına 32.45 €. Bir form doldurup parasını ödeyince, yanında avantajlarını anlatan bir kitapçıkla birlikte hemen veriyorlar. Müze kartı müzelerden ve Leidseplein 26 numaradaki Uitburo’dan alınabiliyor. Kısa süreli ziyaretler için ise I amsterdam Card tercih edilebilir. Bu kart kentteki müzelere ve toplu taşımaya ücretsiz erişim ve birçok turistik yerde indirim sağlıyor, yanında bir de kent haritası veriliyor. Bu I amsterdam City Card veya Amsterdam Card adlı indirim kartının ücretleri süreye göre değişiyor; 48 saat geçerli I amsterdam City Card ücreti 59 euro, 72 saat geçerli I amsterdam City Card indirim kartı fiyatı 69 euro, ve 96 saat geçerli Amsterdam Kart ücreti 79 euro. Bu turist indirim kartı ile süresi boyunca tüm toplu taşımadan (tramvay, otobüs, metro) ücretsiz yararlanabilirsiniz, ki 48 saatlik ulaşım kartı 12.5 €. Ayrıca Volendam Marken arası ücretsiz bir kanal gezisi (normalde fiyatı 16 €) yapabilir. I amsterdam City Card adlı indirim kartını Schiphol Havaalanı Arrivals 2 terminalindeki Holland Tourist Information bürosundan, Arrivals 4 terminalindeki Connexxion Help Desk yardım masasından, kent merkezindeki Central Station karşısındaki Stationsplein’den, Museumplein 4’te Museumshop’tan, Waterlooplein’deki Operadan ve bir çok müzeden satın alabilirsiniz. Amsterdam’da ücretsiz öğlen konserleri dinleyebiliceğiniz farklı seçenekler de mevcut: Concertgebouw-her Çarşamba 12:30, Het muziektheater-her Salı 12:00, Ignatiushuis-her Salı 12:30, Westerkerk Kilisesi-her Cuma org konseri 13:00.
ZAANSE SCHANS
Zaanse Schans, koruma altına alınmış 13 adet aktif yel değirmeni ve 1960 yılında buraya taşınan 35 adet tarihi evden oluşan bir açık hava müzesi. Zamanında bu bölgede 1.000 adet yel değirmeni bulunurken, 1920’de bu sayı 50’ye düşmüş, günümüze ise aktif olarak çalışan 13 adet değirmen gelebilmiş.
Zaanse Schans’a, Amsterdam Centraal Station’dan trenle ya da otobüsle ulaşım sağlayabilirsiniz. Trenle gitmek isterseniz son durağı Uitgeest olan hattı tercih etmeniz gerekiyor ve Zaanse Schans durağına varmanız yaklaşık 15 dakika sürüyor (gidiş-dönüş yaklaşık 4€). Ancak durak merkezin dışında olduğu için 15 dakikalık bir yürüme yolu bulunuyor. Otobüsle yolculuk yaklaşık 40 dakika sürüyor ancak durak merkezde olduğu için yürümeye gerek kalmıyor. Tren ve otobüs fiyatları da benzer olduğu için tercih tamamen size kalıyor, size göre avantajlı olan yolu tercih edebilirsiniz. Yürümeyi tercih etmeyenler için otobüs ideal seçenek.
Öncelikle buranın çok rüzgarlı ve soğuk bir bölge olduğunu hatırlatayım. Yani yel değirmenleri için elverişli, biz Dünya’lılar için elverişsiz. Dolayısıyla eğer yel değirmeni değilseniz, çok sıkı giyinmeniz gerekiyor.
Tren istasyonundan merkeze ulaşım oldukca kolay, yol uzerindeki kakao fabrikasının yaydıği nefis kokular da ayrı bir keyif katıyor.
Yel değirmenleri elektrik üretmek için değil, Hollanda’nın en büyük problemi olan denizle savaşmak için kullanılmış. Su seviyesinin altında bulunan bölgelerde suyun dışarı pompalanmasında, kullanılabilir tarım arazileri elde etmek için ise göletlerdeki suyun çekilmesinde görev almışlar. Günümüze kadar gelen bu yel değirmenlerinin kimisi boya üretiminde, kimisi bıçkı tezgahı olarak, kimisi ise yağ fabrikası olarak kullanılmaya devam ediliyor ve küçük bir ücret karşılığında gezilebiliyor.
Yel Değirmenleri arasında en ünlüsü De Kat (kedi anlamına geliyor). 1782 yılında yapılan bu değirmenin günümüzdeki işlevi boyalar için renk üretmek. İçerisinde, değirmenin kusursuz işleyişini görebilir, terasına çıkarak muhteşem manzarayı fotoğraflayabilirsiniz (giriş ücreti 4 €). Değirmenler arasında ücretsiz gezebileceğiniz bir değirmen de mevcut, De Huisman. Diğer değirmenlere kıyasla daha küçük olan De Huisman, 1786 yılında inşa edilmiş ve günümüzde görevi hardal üretimi yapmak.
Zaanse Schans’ta yel değirmenleri dışında minik peynir fabrikalarını gezmeniz, tatmanız ve satın almanız da mümkün.
Hollanda’nın en önemli sembollerinden biri clogs ismini verdikleri tahta ayakkabılar. Hollanda’nın büyük bir bölümü deniz seviyesinin altında olduğu için eskiden beri hep ıslak bir ülkeymiş ve zamanında kaymamak için bu tahta ayakkabıları üretip giymeye başlamışlar. Günümüzde çok yaygın olmasada kasabalarda bu ayakkabılar giyilmeye devam ediliyor ancak turistik olarak daha çok ilgi görüyorlar. Zaanse Schans’ta bir de ayakkabı atölyesi var. Burada ayakkabı yapımını izleyip, satın alabilir ve atölye önünde bulunan dev ayakkabılarla fotoğraf çekebilirsiniz.
Zaanse Schans’ın soğuk havasının en iyi çözümünün yöreye has sıcacık bir hardal çorbası içmek olduğunu da hatırlatayım. Bunun için Restaurant & Brasserie d’Swarte Walvis oldukça iyi bir seçenek.
UTRECHT
Güzel kanalları, kanalların üstündeki köprülere yığılmış bisikletleri, dar sokakları ve eski evleri ile çok hoş bir havası var Utrecht’in. Bir üniversite şehri olan Utrecht oldukça genç bir nüfusa sahip. Bu arada Utrecht Üniversitesi Avrupa’nın en iyi üniversitelerinden biri. Üniversitenin kuruluş tarihi 1636 ve 7 fakültesi, 45 lisans programı, 180 master programı ve 90 uluslararası master programı ile Hollanda’daki bütün okullardan daha fazla sayıda program sunuyor.
Hollanda’nın 4. büyük şehri olan Utrecht’in tarihi Roma imparatoru Claudius’un Ren nehrinin kuzeyine bir savunma hattı çektiği zamanlara kadar gidiyor. Şehir içinde yapılan kazılarda Roma dönemine ait pek çok eser bulunmuş ve halen de bulunmakta. Takip eden yılarda önce Anglosaksonların, sonra da Viking’lerin hakimiyetine geçmiş. 2. Dünya Savaşında bombalanmamış olması nedeniyle şehrin eski yerleşim kısmı iyi korunmuş.
Kıyıya yakın bir şehir olan Utrecht’in iklimi oldukça ılıman. Amsterdam’dan trenle gidip döndüğümüz Utrecht’te hem gitmeden önce, hem de döndüğümüzde uçuran Amsterdam havasına karşın limonata gibi bir hava bizi mest etti. Şehre Rotterdam ya da Amsterdam havalimanlarını kullanarak ulaşmak mümkün. Amsterdam Central Station’dan yaklaşık 30 dakikalık bir tren yolculuğu ile de ulaşılabiliyor (gidiş-dönüş 18 €). Ulaşım kolaylığı açısından son gün konaklamamızı Schipol havalimanındaki Citizen M otelinde yapmıştık. Burası ödül almış bir konsept otel. Gerçekten oldukça farklı, örneğin check-in ve check-out işlemlerini bilgisayarlarda kendiniz gerçekleştiriyor ve odaya giriş anahtarınızı kendiniz basıyorsunuz ve odada herşey bir i-pad ile kontrol ediliyor.
Bir kanallar şehri olan Utrecht’in en büyük özelliği sokaklardaki ya da mekanlardaki merdivenlerle kanal seviyesine inilebiliyor olması. Su seviyesindeki kafe ve restoranlarda oturup keyif yapmak ayrı bir zevk. Eski şehir merkezinde minik kafeler, eskiciler ve antikacılar olduça yaygın. Merkezden uzaklaştıkça parklarla bütünleşen kanallı manzaralar masal gibi.
Şehre tepeden bakmak için şehrin simgesi Domtoren (Dom Kulesi) mutlaka ziyaret edilmeli. Utrecht’i tepeden adeta bir maket şehir, bir oyuncak gibi görmenin bedeli 9€ ve tırmanılacak 465 basamak! Belirli saatlerde gruplar halinde ziyaret edilebildiği için Domplein No.9 daki turizm ofisine uğrayıp rezervasyon yaptırmak gerekli.
Kulenin ait olduğu ana kilise St. Martin Katedrali (Dom Church veya Hollanda dilince Domkerk)’in tarihi 630 yılına dayanıyor. 1674 yılında bir fırtına tarafından tahrip olana kadar Hollanda’nin en büyük katedrali olan Domkerk, sonrasında eski büyüklüğüne ulaşacak şekilde onarılmamış. Bu nedenle çan kulesi katedralden ayrı kalmış. Hollanda’da ki tek klasik gotik katedral olan Domkerk sakin iç avlusu ile beğeni topluyor. Avluda bulunan Domkerk Cafe tarihi kilisenin antik duvarları arasına gizlenmiş modern bir mekan. Cam cephesi kilisenin bahçesine bakıyor.
Katedralin bulunduğu meydana Domplein deniyor. Burada bulunan Harald Runestone ise 1936 yılında Utrecht Üniversitesinin 300. kuruluş yılı nedeniyle Danimarka’lılar tarafından hediye edilmiş bir replika. Tarihte Vikinglerin Utrecht’te uzun yıllar hüküm sürdüğü biliniyor.
Şehrin tek gerçek yeldeğirmeni Molenpark’ta. İstasyonun arka tarafından kolaylıkla yürüyerek kanal kıyısındaki parka, dolayısıyla değirmene ulaşılabiliyor (11:00-17:00 saatleri arası açık ve ziyaret ücretsiz).
Şehir kanallarının yanı sıra parklarıyla da ünlü. Ayrıca Budapestplaan üzerinde bir de botanik bahçe var.
Akşamları şehir bir başka güzel. Çünkü Trajectum Lumen adlı ışık gösterisi bir köşeden kendini göstererek şehri daha da cazip hale getiriyormuş. Çeşitli sanatçılar tarafından hazırlanan ışık tasarımları kanalları, geçitleri, yolları, binaları renklendiriyormuş.
Cumartesi günler şehirde renkli bir çiçek pazarı olan Janskerkhof kuruluyor.
Utrecht’in en güzel yönü “Kemal Atatürk” isimli bir caddeye sahip olması. Merkezdeki duraklardan binilecek 5 no.lu otobüs ile ulaşım mümkün.
Hollanda’da mutlaka…
Tadın-Birbirinden güzel peynirleri tadın.
Oturun-Huzuru hissetmek için kanal kenarında oturun.
İzleyin-Bir yeldeğirmeninin çalışmasını izleyin.
Gidin-Mis gibi çiçek kokularının keyfini çıkarmak için çiçek pazarına gidin.
- Amsterdam
- Amsterdam Müzesi
- Anne Frank Evi
- Begijnhof
- Canal Ring
- Centraal Station
- Clogs
- Dam Meydanı
- De Huisman
- De Kat
- Dom Church
- Dom Kulesi
- Domkerk
- Domkerk Cafe
- Domplein
- Domtoren
- Gece Devriyesi
- Herengracht
- I amsterdam Card
- Jordaan
- Keizersgracht
- Koninklijk Paleis
- Leidseplein Meydanı
- Lijnbaansgracht
- Museum Card
- Museumkaart
- Nieuwe Kerk
- Night Watch
- Oude Kerk
- Prinsengracht
- Red light district
- Rembrandt
- Rembrantplein Meydanı
- Rijkmuseum
- Singel
- Singelgracht
- St. Martin Katedrali
- Stedelijk Müzesi
- Utrecht
- Van Gogh müzesi
- Vondelpark
- Zaanse Schans