Nur Bilgin, Kasım 2015
Güney Afrika macerasına başlamadan önce hepinizin işine yarayacağını düşündüğüm bir takım uyarılarım var.
1. Çoklu uçuş, yani birden fazla ülkeye gidiyorsanız pasaportunuzda mutlaka 3 boş sayfa olmasına dikkat edin. Bu yüzden grubumuzdan seyahatin bir bölümüne katılamayanlar oldu.
2. Sınırda vize alacaksanız pasaportunuzun geçerlilik süresinin en az altı ay olması şart.
3. Güney Afrika’ya gidiyorum diye zibidi gibi giyinmeyin. Yanınıza mutlaka sweatshirt ve yağmurluk alın.
4. Restoranlarda hesap Amerikan sistemi geliyor. Hem %10 servis bedeli konmuş, hem de altta kolon açmışlar, daha da ver diyorlar. Oraya yazıyorsun ne kadar bahşiş vereceğini. Minimum %10 bekliyorlar.
5. Restoranlarda ya sabır çekmeye hazırlıklı olun. Örneğin otelde kül tablası istedik üç ayrı garsondan, 15 dakika sonra geldi. Hiç aceleleri yok ona göre. Sakın çok acıkıp yemeğe oturmayın yani biraz erken gidin ki beklerken sinir krizi geçirmeyin.
6. Uçuş 9 saat 15 dakika sürdü. İmkanınız varsa business alın.
Şimdi gelelim fasulyenin faydalarına. Genelde turla seyahat etmeyiz. Yalnız söz konusu Güney Afrika olunca doğrusu kendi programımızı kendimiz yapmaya cesaret edemedik. ETS tur’un Johannesburg-Victoria Falls (Zimbabwe), Botswana ve Cape-Town turuna yazıldık. İstanbul-Johannesburg THY uçuşu gece yarısı 01.25 de. Allah’ım neden ben de normal insanlar gibi münasebetli bir saatte uçamıyorum hiç! Ya sabahın esselatında, ya da sabaha karşı. THY ‘da her şey yolunda gözüküyor. Adam peronda deve kesti falan diye aşağıladık ama, yiğidi öldür hakkını ver. Uçurdu THY’yi gerçekten. Rötarsız kalkıp 9 saat 15 dakika sonra 11.20 gibi indik. Saat farkı olmaması büyük avantaj tabii. Jet-lag olmuyor. Havaalanı çok büyük. Yürü Allah yürü. Yürüyen bant sayısı yetersiz. Freeshop fiyatları çok uygun bavulları beklerken şöyle bir dolaştık.
Tur otobüsümüze doluşup şehir turuna başladık. Havaalanı-otel arası yol çok sevimsiz. Çoğunlukla fabrika. Trafik İngiliz tarzı, direksiyon sağda yani. Enteresan millet ama trafik İngiliz, ölçü birimleri metrik, mimari Amerikan, ortaya karışık yani. Rehberimiz Kemal İleten şehirle ilgili bilgi verirken suç oranının çok yüksek olduğunu ve akşam yemeğimizi otelde yememizi tavsiye etti. Bu arada hemen Kemal Bey’den bahsetmem lazım. Zannımca kendisi ETS turun top 10 rehberlerinden. Nasıl beyefendi , nasıl bilgili anlatamam. İnsana güven veriyor. İnşallah bir gün kendisiyle seyahat etme şansını yakalarsınız. Yeri gelmişken tur arkadaşlarımı da anayım. 25 kişi uçağa bindik ama ekstra gezilerde 17 kişiydik. İkinci günün sonunda bize dışarıdan bakan biri sıkı arkadaş grubu seyahate çıkmış dedi herhalde. Bu kadar şeker insanların bir araya gelmesi mucize bence. Seyahatime keyif kattılar. Bu vesileyle hepsini sıkı sıkı kucaklıyorum.
Şehir genelde dökülüyor. Çok az bir bölümü düzgün. Bir de en çok dikkatimi çeken kadınların kiloları. Çoğu ‘’kız hepsi senin mi’’ kıvamında. Kafa önden gidiyor, popo arkadan geliyor. Kilolu ve çok koyu tenli olma nedeni iki büyük kabilenin (Zulu ve Dingane) birbirleriyle ve beyazlarla karışmamış olması.
Para birimi rand. 100 dolar yaklaşık 1300 rand ediyor tabii komisyon kesiliyor falan.
Johannesburg, Cape Town’dan çok sonra kurulmuş. 1652 de Cape Town’ı kuran Hollandalılar, Fransa Kralı/diktatörü Napolyon Bonaparte’ın Belçika ve Hollanda’yı işgali sonucu (Güney Afrika da işgal edilmesin diye) 1795’te yazılı bir antlaşma ile ve geri almak kaydıyla, Britanya’ya terk etmiş. 1790-1840 arası gelişmelerde önce Britanya tüm Güney Afrika’yı Hollanda’ya antlaşma gereği iade etmiş, yüce ve çirkin Kraliçe Victoria Afrika’nın tamamını isteyince, oradaki Britan vali Hollandalılara savaş açarak kıtanın üçte biri olan güney Afrika’yı eline geçirmiş. Hollandalılar batıdan doğuya ve iç kısımlara, ormanlık bölgelere kaçmış ve bugünkü Johannesburg’a yerleşmişler. Sürgün edilmiş, üzgün ve mahzun Hollandalılar Zulu kabilesi ile mücadele etmişler. Onları öldürmüş, esir almış ve bedava işçi olarak kullanmışlar. Pek çoğunu gemi ile ABD’ye köle olarak (1820-1890) satmışlar. Johannesburg’da güçlenen Hollandalılar şehrin etrafındaki nehir ve topraklarda altını keşfetmişler. 1810-1880 yılları arasında Johannesburg etrafında altın bulma amacı ile elenen toprak miktarı Portekiz ülke topraklarına yaklaşmıştı. Yalnız altın değil, Johannesburg doğusunda ve Swaziland’da en büyük kömür ve elmas madenleri de bulunmuş. 1860’de kurulan Roterdam Borsası altın, elmas, pırlanta için bugün dahi dünyada bir numaralı borsa.
Nüfus ağırlık zenci, %80 gibi bir orandalar. Burada yaşayan beyazlar ki % 8 gibi inanılmaz varlıklılar. Zaten onların semti hemen dikkat çekiyor. Ama çok acıdım vallahi! Yüksek duvarlı evler, o yetmemiş birde duvarların üzerinde elektrikli teller var. O da yetmemiş, bazı evlerin kapılarında şöyle bir tabela gördük: “Bu ev sahibinin silahı var. Ateş edecektir”. Vah ki vah! Mandela abim büyük iş başarmış tabii ama, şimdi de beyazlar korkuyla yaşıyor gibime geldi.
Johannesburg şehir turu bitince Pretoria şehrine yola çıktık. Ekstra tur. Gruptan otele gitmek isteyenleri indirdik önce. Otel Crown Plaza. Lobisine bayıldım. Nasıl Afrika, nasıl tarz anlatamam. Odalardaki en büyük handikap camlar açılmıyor. Klostrofobiklere göre değil yani. Yatak ve yastıklar nasıl rahat, nasıl rahat. Banyo havlularında sorun var. 42 beden üstü yandı. Çok küçük, yeterince sarmıyor. Bu arada Güney Afrika genelinde bütün otellerde saç kurutma makinesi odada ki çekmecede. Kırk yıl ara bulamazsın yani. Biz oda hizmetlerini aradıkta öyle öğrendik. Wifi sorunsuz. Otelin butiğinde çok güzel hediyelikler var. Fiyatlar çok uygun. Otelin her yerinde sigara yasak. Sadece restoranların birinde terasta ki masalarda içiliyor.
Otelin teraslı restoranı Butcher Block Steakhouse çok ferah, çok şık. Bizim garsonun adı Mercy. Şirinlik muskası bir zenci. Listede ki en pahalı şarap ‘Tokara beyaz’. Bizim parayla 43 TL, üstelikte otel restoranında. Nasıl güzel bir içimi var anlatamam. 4 kişi, 2 şişe Tokara, 3 Bailey’s, 1 yunan salatası 2 adet 2 kişilik et ve jumbo karides tabağı 3 porsiyon salyangoz iki porsiyon tatlıya 100 usd civarı para ödedik. Ay yediklerimizi okuyunca boşan da semerini ye durumları olmuş galiba! Yemeklerin hepsi çok lezzetliydi.
Neyse gelelim Pretoria turuna. Johannesburg-Pretoria arası yaklaşık 1 saat sürdü. Yol çok geniş, sıfır trafik. Bayağı da yeşillik. Gonca yazılarında tarihi bilgiler veriyor diye kıskandım. Ben yazamıyacağım için canım kocam, en yakın dostum Turgay’dan rica ettim. Huzurlarınızda teşekkürü borç bilirim.
Pretoria, Johannesburg’un 45 km kuzeyindeki yürütme başkenti. Cumhurbaşkanı, Başbakan ve bakanlar burada bulunuyor. Merkezde dev bir üniversite ve 750 bin insan, büyükşehir olarak 2,9 milyon nüfus var. 1830-1836 yıllarında Cape Town’dan kovulan Voortrekkers’lerin (Afrikan-Hollandalılar) başı Andries Pretorius, grubunu Apies Nehri kıyısına yerleştirmiş. Dingane ve Zulu kabilelerini ‘Kanlı Nehir Savaşı’nda (Blood River War 1838-1840) yendikten sonra milli kahraman ilan edilmiş, şehre PRETORIA adı verilmiş ve Hollanda’lıların (Voortrekkers ve Boer’ler/Turuncu Nehirliler) ilan ettiği Güney Afrika Cumhuriyeti’nin başkenti olmuş. Daha sonra İngilizlerle yapılan antlaşmalar sonrası Güney Afrika Birliği’nin yürütme başkenti olmuş.
Voortrekkers Anıtı: Yapımı 1937 de başlamış ve 1949 sonunda tamamlanmış. Yapı 40mx40mx40m granit taş olup antik Mısır piramit geometrisini yansıtıyor. Yapının iç duvarlarında, dört cephede 130 metreyi geçen duvar kabartmaları ile Voortrekkers’lerin 1835-1854 arası yerli siyahlara karşı yaptıkları savaşları ve başarıları gösteriyor. İçerisindeki asansörle anıtım tepesine çıkıldığında Pretoria, Mandela Heykeli ve Parlamento binası görülülebilir. 1994’te seçilen ilk siyahi lider Nelson Mandela, anıtın yıkılmasını isteyen ülke halkını durdurmuş ve anıtın ülke tarihinin bir parçası olduğunu söylemiştir.
Nelson Mandela Heykeli : Parlamento binasının önü çok geniş bir yeşil park ve içerisinde bulunan 9 metre yüksekliğinde Mandela heykeli Pretoria şehrine bakıyor.
Adliye Sarayı (Palace of Justice) : 1890-1900 yıllarında Hollandalı mimar/inşaatçı S. Wierda tarafından yapılmış. Pek çok siyasi idam kararlarının alındığı, Nelson Mandela’ya ömür boyu hapis cezasının verildiği adliye binası halen faaliyetine devam ediyor.
Kilise Meydanı (ChurchSquare) : Şehrin kalbi ve gerçekten en güzel noktası; bizim Taksim Meydanı havasında. Bir cephede tarihi Adliye Sarayı, yakınında Büyük Postane, tarihi şehir tiyatrosu, Transvaal Cumhuriyeti’nin eski meclis binası ve ortada son Boer lideri Paul Kruger’in heykeli. Meydanda beni en eğlendiren şey futbol oynayan çocukların bizi görünce ‘’benim resmimi çek’’ itiş kakışıydı. Nasıl sevimliler anlatamam. Fakirlikten geberiyorlar, o yüzden boy boy kız çocuğu üç kuruş karşılığı yollarda tamtam dansı yapıyor. Acıklı aslında ama, ne yapacaksın!
Johannesburg havaalanından Zimbabve’ye uçarken kapılara gidiş yolu üzerinde 1.katta sigara salonu var. İlk defa bu kadar iyi bir sigara içme alanı gördüm. Havalandırma mükemmel. İçkiler, kahveler, tostlar ne arasan var. Geniş bir salon kısacası. Adamlar şöyle düşünmüş herhalde; ölüme yürüyor bunlar bari keyifli gitsinler!!!
- Afrikan-hollandalılar
- Andries Pretorius
- Apies nehri
- blood river war
- boer'ler
- Butcher Block Steakhouse
- Dingane
- Güney Afrika Cumhuriyeti
- Johannesburg
- Johannesburg Adliye Sarayı
- Johannesburg Kilise meydanı
- kanlı nehir savaşı
- Nelson Mandela
- Nelson Mandela heykeli
- Paul Kruger
- Pretoria
- Rand
- turuncu nehirliler
- Union Buildings
- Voortrekkers
- Voortrekkers anıtı
- Zulu